AY’A SESLENİŞ
Bir anlatılmaz mesti içinde
dün gece kırlarda gezdim gizlice.
Uçsuz mavilikler içinde uzay
ve tam ortasında bir nur topu: Ay
Kimsecikler yoktu… Ona seslendim.
Bir kutsal duştaymış gibi hislendim.
Öylesine coştum ki, ta… İçimden
gelen sayhayı tutamadım, birden:
Heey, dedim, ay dede, nasılsın? Söyle…
Milyonlarca yıldır arz’a bir köle
belki de sadık bir sevdalı gibi
çevremizde dönersin, bağlı gibi…
bazen “aptal” dedik sana, bazen de
“dert ortağı”, “rehber”, “müvezzi baba”
Kimine teselli verir kimine
bol bol dağıtırsın ferahlık, neş’e…
Ama söyle dostum, kimsin sen? Nesin?
Belki bir münzevi, bir biçaresin.
Rahat mı, sakin mi gök yuvacığın?
Bağrında senin de barındırdığın
besleyip büyütüp arındırdığın
yaratıklar var mı, yığın yığın…
Onları da türlü türlü ihtirasları,
hunharca kinleri, garazları,
bitip tükenmeyen tartışmaları…
Daima düşmanca yarışmaları,
özgürlük uğruna esir olanlar,
dile, düşünceye zincir takanlar!
Orada da var mı savaş gürültüsü?
Hayata hakim mi hep para gücü?
Orada da toplumun değer ölçüsü
madde mi sadece her şeyin özü?
Ayda da kişinin kutsal ülküsü
Hep para, hep para, hep para mıdır?
Çabalar hep bencil bir kara mıdır?
Ve adaletin sesi kısık mıdır,
Orada da kiralık, satılık mıdır,
güzellik ve namus, dostluk ve vicdan,
orada da eğreti bir forma mı şan?
Aylı kişide de duygu, düşünce
birer eğlence mi, yoksa sadece
biri süs, öteki lüks mü tamamen?
Daima fakir mi zengine veren?
Ayda da kazanç yalan dolanın mı?
“İş bilenin, kılıç kuşananın” mı?
Ayda da kundakçı, kalpazan var mı?
Orada da evlenmek salt bir kumar mı?
“Aldatmak, atlatmak” her şeyde esas
en muteber kıstas: kısasa kısas?
Orada da, dünyada olduğu gibi
bilgini, dehanın şaheserleri
hidrojen, atom, nükleerleri
bir anda yok eden bütün bir şehri
ve yüzbinlerce en masum beşeri
Mahvetmek dururken zalim kanseri…
Gördün mü ay, ilim ölüm rehberi.
Neyleyim ben böyle medeniyeti.
Şunu bil ki, arz’ın kötü niyeti çok kötü.
Zabt etmek istiyor ayı
öncüler araştırıyor uzayı.
Hasılı sevgili sırdaşım benim,
daha çok söyletme beni, dertliyim,
o kadar ki sığmaz oldu içime.
Gel… Biraz yaklaş da duymasın kimse…
Usuuulcacık şöyle fısıldayım sana.
Eğil biraz daha, sokul yanıma,
yayıl benliğime… Nurun süzülsün,
sinsin taaa ruhuma şefkatin, büyün…
Okşasın alnımı teselli elin,
Kalbime taptaze umutlar versin.
Dinle Ay, sana bir korkunç haber var:
Bizim dünyamızda bilsen neler var?
Sorma, öylesine bir kaynaşma ki,
için için kopan kıyamet sanki…
Yeryüzüne şeref veren arz’lılar
bu son yüzyılda pek fena azdılar.
Yiyip yutmak için birbirlerini,
yarışa sürdüler bilginlerini.
Fethetmek isterler şimdi Ay’ı
Sanki ıslah etmişler de dünyayı!
Yıldırım bu makine uygarlığından
Geçmiş insanoğlu insanlığından
Eğer Ay’da da uygarlık böyleyse
istemem suyunu içmek öyleyse…
Fakat asıl beni öldüren, heyhat,
ıstırap şudur ki: sendeki hayat
benzemiyorsa hiç dünyadakine
Ay yaratıkları birbirlerine
inançla bağlıysa gönül gönüle
Ay’lılarda kavga, isyan, velvele
cehalet, cinayet, haset, istihza
gösteriş ve caka, hile ve riya
kumar, alkol, hastalıklar, intihar
sefalet mikrobu hoş iptilalar
yoksa (aman dikkat, bunlar saridir)
Bu tasvirlerim hep dünyavaridir.
Bak dostum, bizde asrın parolası:
“Kâinat benimdir” hegemonyası,
“Üstün ben’im, güçlü ben’im, ben.
“Ben yaşayım da sen geber istersen…”
Bütün bu uygarlık nişaneleri
“Dünya marka” halis insan eseri
Ay’ın meçhulü ise bu bir sürü şer,
Ay bütün bunlardan mahrum, bihaber
yaşıyorsa kendi inzivasını,
duyurmadan sesini sedasını.
Bir ilahi nizam içinde, mutlu
sakin ve hayali bir cennet huzuru
varsa hayatında, zavallı Aycık
beni dinle: Derhal, hemen yola çık
kaç başka bir ufka, kaç git oradan,
Değiştir yörüngeni hiç durmadan.
Göklerin en uzak köşesine,
Venüz’ün, güneş’in taaa… ötesine
saklan sevgili Ay, görünme sakın.
Temmuz 1963 |