TÜRKİYEDE BORÇLAR HUKUKU ÜZERİNDEKİ ÇALIŞMALARA BİR
BAKIŞ
Dr.
Bülent Nuri ESEN
Ankara
Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Doçenti
Bay
Dekan Arsebük'ün son kitabı dolayisiyle
Medeni
hukukun bir parçası olan Borçlar Hukuku hemen hemen
tekmil memleketlerde müstakil eserlerin konusunu tenkil
etmektedir. Yazılı hukukun doktrin üzerindeki esaslı ve
derin tesirleri de düşünülecek olursa memleketimizde
ayrı bir Borçlar Kanununa göre yazılmış olan borçlar
hukukuna dair eserlerin bilhassa 1926’dan sonra ortaya
çıkmaya başlamasının sebepleri kolayca anlaşılabilir.
Borçlar
hukukuna dair ilk olarak eserler hazırlayıp neşredenler
“Darülfünun Müderrisleri” olmuşlardır. Rahmetli Hacı
Âdil (bey)’in ismini burada tazimle anmak bizim için bir
borçtur. Gerçi, Hacı Âdilin Borçlar Kanununu şerhi
tamamlanamamıştır. Bununla beraber, Borçlar Kanununun
umumi hükümlerine dair olan kısımları çıkarılmış ve
Mecelle ile yeni kanun arasında açılan uçurum biraz
olsun kapatılmak istenmiştir. Garbın hukuk tekniğine
alışık olmıyan hukukçularımız için Hacı Âdilin
rehberliği birinci derecede bir önemi haiz olmuştur.
Hacı Âdilin eserinin neşrinden hayli zaman sonra,
Müderris Abdurrahman Münib medeni hukuka dair ders
notları arasında borçlar hukukuna giriş diyebileceğimiz
bir kısım neşretmişti. Haddi zatinde bu kısım Borçlar
Kanununun baştaki kırk maddesinin şerhinden ibaret
bulunuyordu.
“Darülfünun”un kaldırılması ve İstanbul Üniversitesinin
kurulması ile beraber ilk “Borçlar Hukuku”nu yayınlayan
Profesör Samim Gönensay oldu. Daha sonra, Profesör
Schwarz ve Profesör Ebülulâ Mardin birer talebe kitabı
çıkardılar.
Akademik muhitlerin bu çalışmalarına paralel olarak
Adliye Vekâleti de meşhur İsviçreli hukukçulardan
bazılarının borçlar hukukuna dair kitaplarını tercüme
ettirdi ve bilhassa hâkimlere dağıttı. Bu tercümeler
Rossel şerhi ile Alfret Marten (Alfred Martin)’in el
kitabının tercümeleridir.
Üniversite ve Adliye Vekâleti kadroları dışında kalan
hukukçularımızın borçlar hukuku sahasındaki çalışmaları
nispeten geç başlamıştır. Filhakika, Dekan Onar ile
Kuyucak tarafından Von Thur'un Türkçeye çevrilmesi
teşebbüsü ancak 1934’te vâki olmuştur. Avni Göktürk'ün
Oser tercümesi ise daha sonraya raslar. Hıfzı Veldet ve
Cemal Selek'in Fritz Funk tercümesi ise çok yenidir.
Yine Hıfzı Veldet'in giriştiği Von Thur tercümesine de
yeni bir teşebbüs olarak bakılmak gerektir.
Ankara
Hukuk Fakültesine bağlı hocaların çalışmalarına gelince,
ilk olarak bu fakülteye profesör tâyin olunan bay Esat
Arsebük’ün 1935’te yayınladığı Borçlar hukuku ders
notları ile karşılaşırız. Aynı müellif 1937’de bir
“Borçlar Hukuku” neşretmiştir. Bu tarihten dört yıl
sonra Ankara Fakültesinin diğer medeni hukuk profesörü
bulunan Cahit Oğuzoğlu “Borçlar Hukuku”nu çıkardı.
Nihayet 1943 yılı Dekan Arsebük’ün iki ciltlik bir
borçlar hukuku Traite’si ile Ankara Hukuk Fakültesinin
bu alandaki çalışmalarını tetviç etmiş bulunuyor.
1926
yılından bugüne kadar geçen on altı yıllık çalışma
devresinin bilançosunu kabataslak çizmeye ve göstermeye
çalıştık. Levhanın iç âlemine eğilecek olursak görürüz
ki borçlar hukukuna dair çıkarılmış olan kitaplarla
yakın denebilecek bir tarihe gelinceye kadar dikkati
çeken nokta bu kitapların takibettikleri metot
eskiliğidir. Adeta exegese mektebinin hiç ayrılmak
istemediği usul gibi burada da kanunu madde madde izah
ve şerh etmek yolu tutulmuştur, İsviçre’de bu usulün
bugün dahi ne kadar revaçta olduğu malûmdur. Ve yine
malûmdur ki İsviçre’de hukuku yapan, bilginlerce
yazılmış olan kitaplardan ziyade mahkemelerin ve
bilhassa Federal mahkemenin kararlarıdır. O memlekette
de çoğu kitaplar şerh usulüne göre kaleme alınmış
bulunmaktadır.
Teşekkürle kaydetmeliyiz ki modern Türkiye’nin kısacık
yeni hukuk hayatında daha 1934’ten itibaren sistematik
borçlar hukuku kitapları neşredilmiştir. İlk kitap,
Üniversite ile birlikte hayata gözlerini açmış olan
Samim Gönensay'ın borçlar hukukudur. Bu eser Borçlar
Kanununu madde sırası ile şerh etmeyip, borçlar hukukuna
giren konuları önemlerine ve sıralarına göre
incelemektedir. Profesör Arsebük'ün 1937’de çıkardığı
“Borçlar Hukuku” da bu görüşün hâkim olduğu bir eser
olmuştur. Daha sonra Profesör Schwarz’ın “Medeni Hukuk”
ve Profesör Oğuzoğlu’nun “Borçlar Hukuku” eserleri de
keza sistematik birer kitap şeklindedirler. Ancak, bütün
bu eserlerden yalnız Profesör Arsebük’ün kitabı
başlıbaşına bir ilim eseri olmak vâsıflarını
taşımaktadır. Diğer bilginlerin yaydıkları kitaplar daha
ziyade birer talebe kitabı, birer ders notu olarak
kalmışlardır. Bizim Türk Hukuk Kütüphanesi için
gerçekten bir zenginlik meydana getireceğine inandığımız
kitaplar şu veya bu zümre için değil, ilim için, Türk
hukuk bilgisi için yazılmış olan eserlerdir. Bu
bakımdandır ki sistematik eserlerin dahi başlıbaşına bir
varlığı haiz olup da fakülte talebesinin dışında kalan
hukuk mensuptan için dahi her zaman çok verimli bir
kaynak olmak özelliklerini taşıyanlar üzerinde
duruyoruz.
Dekan
Arsebük’ün bu kere iki cilt olarak çıkardığı kitap bizce
yukarda anladığımız mâna ile memleketimizde ilk olarak
yayınlanan sistematik borçlar hukuku eseridir. Bu çeşit
eserlere Fransada Traite demek mûtattır. Ve bu isim
ancak pek çok şey öğreten kitaplara verilir.
Ustadın
yeni eserini iki bakımdan gözden geçirebiliriz: evvelâ,
şekil bakımından; ve sonra da muhteva bakımından.
“Borçlar Hukuku”nun ikinci basımında da müellifin lisanı
her yazdığı eserde olduğu gibi pürüzsüz ve zariftir.
Ancak mevzua tam bir hâkimiyetin temin edebileceği bir
üslûp kıvraklığı eserin başlıca özelliklerinden birini
teşkil ediyor denebilir. Yalnız bir müracaat kitabının
vuzuh ve katiyeti değil, aynı zamanda, biribiri ardından
gelen bahisleri insanın kendisini alamadan okumaya
kapıldığı sürükleyici bir anlatış tarzı eseri bir hukuki
edebiyat örneği yapıyor.
Profesörün yazı dili mevzuun çetrefilliğinin bahşettişi
imkân ölçüsünde saf ve arık bir Türkçedir. Hele eserin
ikinci cildinde müellif her doktrin adamının kendisini
salahiyetli görmekte haklı olduğu birçok Türkçeleştirme
denemelerinde bulunmuştur ki bunlardan bazılarını
şuracığa sıralamak bizim için bir zevk olduğu kadar dili
yenileştirme yolunda geciktiklerine inandığımız hukukçu
arkadaşları teşvik ve ikaz için de bir vesiledir: matlap
yerine (yan yazı) denmiştir (S.1049). Bir türlü
karşılığını bulmakta anlaşamadığımız obligation
cumultative için (yığımlı vecibe) terimi kullanılıyor
(S.1037). Yetke ve bazanjda yetki (meselâ, S.862)
salâhiyet anlamını ne güzel anlatıyor. (Görenek) teamülü
karşılıyor. (Denklik) muadelet (S.886), (Özdeşlik)
ayniyet (S.916), görev (fonction), (cayma) rucu (S.883)
demektir. (İnanı kötüye kullanma) emniyeti sui
istimalden ne kadar daha güzel. Müstakil alacak
(bağınsız alacak) olmuştur. (Bakı) nezaret (S.832)
anlamınadır. Muavin şahıs pek kolayca yardımcı şahıs
oluvermiştir. Yâ mesul yerine soravlı (S.819, 829, 852,
ilh…), mesuliyet yerine soravlıhk (S.832) ve hele müruru
zaman karşılığı olarak zaman aşımı terimleri gerçekten
sevinilecek öz Türkçe karşılıklar değil midir?
Kitapta
takibedilmiş olan plân için müellif ön sözünde şunları
yazıyor: Bütün bu değişikliklere rağmen kitabın ana
hattı yine (Von Thur)’a aittir. Von Thur gibi büyük bir
hukuk bilginin kitabı takibedilmekle muhakkak ki çok
isabetli hareket edilmiştir. Gerçekten Von Thur'un eseri
kadar mükemmel ve cazip bir kitabın sürükleyici tesirine
kapılmamak borçlar hukuku üzerinde tetkik yapmak istiyen
bir hoca için çok zordur. Diğer taraftan da Von Thur’a
uymak arzusu kolay kolay yenilenilecek bir duygu
değildir. Kaldı ki, Profesör Arsebük’ün 1937’de
çıkardığı eseri üzerinde işlemeler ve yenilikler yapması
bahis mevzuu olduğu için İsviçre hukukuna göre yazmış
olan büyük hocanın plânına bağlı kalmak gerekiyordu.
Zira bay Arsebük’ün 1937 basımı Von Thur’un gözettiği
plândan ilham alınmak suretiyle meydana getirilmişti.
Yalnız zannedilmemelidir ki “kitabın ana hattı”nın
müellifince Von Thur’a ait bulunduğunun söylenmesi
kitapta serdedilen ana fikirlerin de Von Thur’dan
alınmış olduğu demektir. “Ana hat”tan maksat, sadece
eserin bölünüşüdür, kuruluş iskeletidir, plânıdır.
Kalıpları dolduran maddenin Dekan Arsebük’ün daimî
çalışmasının mahsulü olduğunu birazdan kitabın
muhtevasını incelerken göreceğiz.
“Borçlar Hukuku”nun birinci cildi borç kaynaklarına dair
ve altı bölüm üzerine kurulmuştur, ilk iki bölümde
vecibe hakkındaki güzel bilgiler ve genel teorilerle
vecibe teorisi ile doğrudan doğruya ilgili bulunan
meseleler gözden geçirilmiştir. Birinci bölüm 1937
basımında mevcut olmıyan bahislerden meydana gelmiş,
ikinci bölümün ikinci kısmı ise “kusur” mefhumunun genel
bir borçlar hukuku meselesi olarak tetkikına
ayrılmıştır. Bu birinci cildin en önemli kısmı ve en
büyük parçası üçüncü bölümdür. Filhakika, bu bölüm
“akitten doğan vecibeler” başlığını taşıyor. Hukuki
muameleler teorisi burada yer almış bulunmaktadır.
Dördüncü bölümün konusunu şibih akitten doğan vecibeler
teşkil etmektedir. Bu bölümün bir paragrafı şibih akit
tiplerinin en dikkata değeri olan vekâleti olmaksızın
başkası hesabına tasarrufun tetkikına ayrılmıştır.
Beşinci bölüm haksız muamelelerden doğan vecibelere
dairdir. Altına bölümde de sebepsiz iktisaptan doğan
vecibeler incelenmiştir. Nihayet kanundan doğan borçlar
adı ile altıncı bölüme müstakil bir paragraf
eklenmiştir.
Kuruluşunu kabataslak çizmeye çalıştığımız birinci
ciltte 1937 basımından farklı olarak tekmil birinci
bolüm yer almış bulunmaktadır. Filhakika, birinci
bölümde izah olunan konular ilk defa olacak 1943
basımında yer almış bulunuyor, ikinci bölümün ikinci
kısmı için de durum hemen hemen aynıdır, denilebilir.
Hukuki muameleler teorisine gelince, bul bahiste “hile
ve iğfal” gibi tamamiyle yeni ve orijinal paragraflar
görmetkeyiz. Dördüncü bölüm de ilk defa olarak yeni
basımda yer almıştır. Eserin bu ilk dillinin geri kalan
kısımları 1937 basımına çok benzemekte ve Von Thur’un
eserinin plânına daha ziyade yaklaşmaktadır.
İkinci
cilde gelince, bu cildin başlıca konuları borcun
teşekkülüne değil de hayatına ve hareketine dair olan
bahisleri ihtiva etmektedir. Bunlara göz gezdirecek
olursak şu meselelerin incelendiğine şahit oluyoruz:
borçların ifası; borçların ödenmesine dokunan çeşitli
meseleler ve bu arada borçların ödenmemesinin neticeleri
ile temerrüt bahisleri; borçların sukutu sbepleri ve
bunlara taallûk eden çeşitli hal suretleri. Bu
tetkiklerden sonra borcun bağlanabileceği muhtelif
kayıtlar incelenmektedir. Borçların şarta bağlanması
hususları burada gözden geçirilmiştir; Eserin son
kısımları vecibe taraflarının çokluğu hallerine ve
alacağın temliki ve borcun nakli meselelerine tahsis
edilmiş bulunmaktadır.
“Borçlar Hukuku”nun muhteva bakımından tetkiki bizi daha
çok önemli ve mesut neticelere götürecektir. Eseri fasıl
fasıl ve hattâ kısım kısım incelemeye bu makalenin
çerçevesi müsait bulunmadığı için müteessifiz. Bu
sahifelerde daha güzel bir bakışla eserin yazılmasında
ve meydana getirilmesinde müellifinin fikirlerine hâkim
bulunduğunu sandığımız bazı ana görüş tarzlarını
belirtmeye çalışmakla iktifa edeceğiz ye bu başlıca
görüş tarzlarından kendimize göre en önemli bulduğumuz
birkaç tanesi üzerinde kısaca duracağız.
Türk
Medeni Hukukunun bugünkü durumunda borçlar hukuku
alanına giren meselenin memleketimiz hukuk hayatının
mazisi ik olan ilgisi belli değildir. Aüeta lS^ö
dan önce ki üevir ile moaern hukuk devri adını
verebileceğimiz yeni hukuk esaslarının yürümeye
başladığı devir arasında bir bağlantı yoktur. Bu boşluk
bazan pek ehemmiyetsiz olduğu halde, diğer bazı hallerde
çok derin bir uçurum hahnüe gözükmektedir. Gerçi, yeni
hukuk yeni zihniyet ister. Ve cumhuriyetin fikir
dünyamızda meydana getirdiği yenilik rasyonel düşünce
tarzı diye vasıflandırılabilir. Ancak, ne denirse densin
ve ne yolda düşünülürse düşünülsün bir memleketin halini
yine o memleketin mazisi hazırlar ve yaratır. Hukuk için
de durum böyledir. Hukuk bir günde oluverecek ve baştan
nihayete kadar değişecek bir varlık değildir. Bu
bakımdan, Borçlar Kanunu da, diğer birçok inkılâp
kanunları gibi, görünüşte Türk toplumunun 1926’dan
önceki hayatı ile tekmil alâka ve münasebetlerini kesmiş
gibi görünür. Onun için değil midir ki hâlâ daha birçok
hukukçular inkılâp kanunlarının Türk milli bünyesine
uygun olmadığından şikâyet etmektedirler.
Bizce, meseleye bu yönden değil de, başka bir noktadan
bakmak uygun olacaktır. O da, inkılâp aknunlarını ve bu
arada Borçlar Kanununu Türk toplumu için yabancı ve
hazmedilmesi imkânsız bir madde gibi telâkki edecek
yerde, eski ile yeniyi biribirine bağlamaya,
birleştirmeye çalışmak, “Mecelle” ile “Borçlar Kanunu”
arasındaki boşluğu doldurmaya gayret etmektedir. Ancak
bu sayede, yeni Türk mevzuatı acayip sayılmaktan
kurtulabilecektir. “Borçlar Kanunu” Türk hukuk
ihtiyaçlarına göre tefsir edildiği ve Türk hukuk hayatım
düzenliyecek kuralları koyduğu ölçüde faidelidir. Onu
tefsir edecek olanlar vücuda getirecekleri şahsi anlayış
tarzlarına
göre hakiki hukukçu eseri yaratmış ve böylece eski ile
yeni arasındaki gediği de kapatmış olacaklardır. İşte,
ilk defa olaraktır ki bay Dekan Arsebük bu kere
yayınladığı “Borçlar Hukuku”nda bu gayeyi göz önünde
tutuyor ve ona varmaya çalışıyor. Filhaiflika,
memleketimizde bugüne kadar çıkmış olan hukuk eserleri
meseleyi bu zaviyeden incelemiş değillerdir.
Eski
hukuktan bugüne geçiş dolayısiyle hâsıl olan boşluğu
doldurmak gayreti eserin hemen her tarafında ve bilhassa
çok zengin olan notların atıflannda gözüküyor. Misal
olarak ibra bahsini zikir edeceğiz.
Bu bahsin biraz önce söylediğimiz zihniyete göre
yazılmış olması okuyana hakiki bir zevk vermektedir.
Müellif
yalnız eski hukuktan yenisine geçişi fasılasız bir
tekâmül suretinde göstermeye çalışmakla kalmıyor bundan
başka, doktrin ile tatbikat arasındaki açığı da kapatmak
hususunda büyük gayretler gösteriyor.
Başlıca
eksiğimiz Türk mahkeme içtihatlarının teşrih ve izah
olunmaması ve yabana mahkeme kararlarının hiç nazarı
itibara ahmnamasıdır. Gerçi, tstanbul ve İzmir'de çıkan
bazı hukuk dergilerimizin Türk mahkemelerince verilen
kararlan neşrettikleri ve hattâ notlandırdıkları olmuyor
değildir. Ancak, bütün bu faaliyetler çok zaman yüksek
bir ilim otoritesinin bahşedeceği teminattan mahrum
bulunmaktadır.
Bay
Dekan Arsebük kitabında isviçre Federal Mahkemesinin
kararlana çok geniş bir yer vermiş ye bu hususta gerek
Daeppen tarafından 1936 da çıkarılan eserden ve gerekse
son yılların Journal des Tribunaux koleksiyonlarından
geniş ölçüde faydalanmıştır. Meselâ, aile yardımcısı
mefhumu anlatılırken (birinci cilt, sayfa: 588)
gösterilen fikirler ve içtihatlar İsviçre mahkemelerinin
en son temayüllerine uygun düşmektedir.
Bunun
gibi, Türk Temyiz Mahkemesinin malûm bulunan içtihatları
üzerinde bilim metotlarının ciddiyeti ile çalışılmış ve
bunlar gereği gibi işlenmiştir. Eserin birinci cildinin
243 üncü sayfasında tetkik mevzuu olarak ele alınan
tevhidi içtihat kakan ile ikinci cildin 833 üncü
sayfasındaki temyiz karan bunun en canlı ve en güzel
örnekleridir. Aynı faydalı tetkik ye tenkid usulüne
eserin muhtelif yerlerinde raslamak mümkündür. Biz bu
kısa yazımızda sadece birer numune vermekle iktifa
edebiliyoruz.
Kitabın
özelliklerinden biri de hususi kanunlardan medeni
mevzuata dâhil olmaları lâzım gelenlerin belki
memleketimizde ilk olarak ve esaslı biir surette
incelenmiş bulunmasıdır. Bu cihet eserin muhtelif
meseleleri kavramaktaki şümul ve vüsati hakkında bir
fikir verir sanırız. Âdeta muayyen bir bahsin hiçbir
tarafı, hiçbir noktası eksik bırakılmamıştır. Bir
meselenin tekmil cephelerden tetkiki yapılmış ve
ekseriya medeni hukuk bakımından olduğu kadar Amme
Kanunları ile sair hususi metinler noktasından da
tetkikte ihmal gösterilmemiştir. Bu suretle bürçok
önemli hususi kanunlarda yazılı hükümler geniş bir hukuk
anlayışı ile ve genel ilkeler adesesi gerisinden
görünüşlerine göre "izah ve tefsir edilmiş oluyor. Misal
olarak paraya dair muhtelif mevzuat (cilt I, S. 79) ile
Veraset ve intikal Kanununu (cilt II, S. 1076)
gösterebiliriz.
Fakat
eserin bütün bu saydığımız çeşitli aynlıklannın
hepsinden önemli olan tarafı Geny'nin serbest ilmî
araştırma adını verdiği hukuk kaynağını teşkil etmekte
oluşudur. Bu itibarla, kitap mahkemelerimizin
içtihatlarının kurulması hususunda kendilerine çok
kıymetli bir rehber olacaktır.
Amerikalı Dekan Roscoe Pound'un meşhur hukuk standardı
teorisi denebilir ki üstadın yeni eserinde geniş ölçüde
tatbik alanı bulmuştur. Gerçi “Borçlar Hukuku”ndan
çıkardığımızı sandığımız standardlar bazan başka bir
müellifin fikirlerinden ilham alınarak, ve bazan da
isviçre Federal Mahkemesi içtihatları incelenmek
suretiyle meydana konmuştur. Lâkin, her hal ve kârda
birer hukuk standardı değer ve ehemmiyetine
çıkarılmaları Dekan Arsebük'ün çalışması sayesinde
muiukun oımuştür. İşte mesela, teıanuk teorisinden
ıstifade suretiyle bılhassa eserin 96 ncı paragrafında
teselsüle taalluk eden birçok meselelerin hal suretine
bağlanmaları hakikaten mesut bir neticedir. Bilindiği
üzere Yon Thur'da telâhük ile teseısuı arasında
benzerlik ve ayrılıklar bulunmakta ise de, Dekan
Arsebük bütün bu mephaste telâhük teorisini bir hukuk
standardı mertebesine çıkarmaktadır.
Eserin
tamamına hâkim olan en önemli Standard “hayattan alınan
tecrübeler” standardıdır. Müellif bu ana kaideyi o akdar
benimsemiştir ki onu kitabının pek çok yerlerinde en
büyük kolaylıkla kullandığını görüyoruz. Bu çapta ve
önemde bir hukuk görüşünün kanunu tatbik mevkiinde olan
hâkimi ne kadar büyük müşküllerden kurtaracağı açıktır.
Filhakika, her memlekette doktrin veya onunla beraber
bir içtihat bu standarda benzer bikirlere uymamış
delillerdir. Meselâ, yine aile yardımcısı mefhumunu ele
alacak olursak, Federal Mahkeme bu yardımcının tâyini
hususunda hayattan alınan tecrübeler teorisinden
faydalanıyor.
Nitekim Arsebük te aile yardımcısı mefhumunun mânasını
tâyin edebilmek için standardından istifade etmiştir (S.
588). Bu standardtan istifade, hukuku tatbik bakımından
yeni bir tekniğin ifadesidir. Z'ra, faraza Fransada aynı
aile yardımcısı meselesinde Kod sivilin ( = Code sivil)
1382 nci maddesi ile ondan sonra gelen maddelerde yazılı
hükümlere dayanılarak kanunun sükûtu doldurulmaya
çalışılmıştır.
Biz
Türk hukukunun yarını hakımından standardlar sistemine
hararetle ve şevkle taraftarız. Yalnız, bunun çok
dikkatle ve isabetle tatbiki gerekeceğini asla unutmamak
icabeder. Standardı tatbik eden hukukçu kudret ve
bilgisini bu işteki mahareti ile belli edecektir. Yoksa,
bir hukuk standardı ileri sürmek her hukuk müntesibi
için mümkündür ve burada hemen hatıra gelen de «hüsnü
niyet standardı» dır. Fakat, görünüşte basit ve tatbik
edilmesi kolay sanılan bu ana kuralın çoğu hukuk
mensuplarınca lâyıkiyle kavranmamış olduğunu
fakültelerimizde yapılan amelî ders münakaşaları ispata
kâfidir. Onun içindir ki «hayattan alınan tecrübeler»
standardı başta olmak üzere Dekan Arsebük'ün başvurduğu
ve tatbik ettiği diğer prensipleri kendisinin hukuk
bilgisindeki derin vukufuna atfetmek ve burada
üstatlığının bir delilini görmek lâzımdır. Belki bu iki
ciltlik eserin her sayfasında orijinal bir hukuk fikri
aksetmiyor. Fakat, yukarda bazılarını yazdığımız ana
fikirlerdeki hukuk görüşünün üstünlüğü aşikârdır.
Eserdeki tekmil izahlar üstatlara has bir tetkik ve izah
usulü ile yapılmıştır. Misal pek çok. işte, her ciltten
birer tane: hile ve iğfal, ve teselsül.. Bu iki bahsi
okumak kitabın hukuk kütüphanemiz için arz ettiği değeri
ölçmeye yeter.
Netice
olarak şunu söyliyeceğiz: bu defa iki ciltlik üzerine
çıkarılan «Borçlar Hukuku» sistemli ve millî borçlar
hukuku anlayışının Dekan Arsebük'ün çalışmaları ile
gittikçe şekillendiğini gösteren hir eserdir. Bu
itibarla yazımızı iki noktadan sevincimizin büyük
olduğunu kaydederek bitirmek isteriz: birincisi, iki
cildini muvaffakiyetle çıkardığı «Medeni Hukuk» serisine
yine bu ciltler gibi düşünülmüş ve yazılmış iki «Borçlar
Hukuku» cildi ilâve ettiği için hocayı kutlulamakla
seviniriz; ikincisi ise, klâsik bir hukuk kütüphanesinin
kuruluşuna doğru esaslı bir adım daha atılmış olması
bize en haklı meslek saadetini bahşeder.
Borçlar Hukuku,
ikinci basım, birinci tik: Borç kaynakları;
ikinci cilt: Borçların hükümleri. 1179 büyük
sahife, İstanbul 1943.
“İş” dergisinin Türk Kanunu Medenisinin 15 inci
yıl dönümü vesilesiyle çıkardığı güzel sayıdaki
muhtelif makalelere bakılabilir.
Geny - Metihode dsotarpretation et sources en
droit prive positiv, ikinci basım, cilt II, s.
75.
Eserin 2 inci cildinin 890 ıncı sahifesine
bakılmalıdır.
Ayrıca ve fazla malûmat için Joumal des
Tritounaux dergisinin 1942 yılı üçüncü ve
dördüncü sayılarında çıkmış okun Brossec imzalı
makaleye ve bu derginin 1928 yılı cildinin 143
üncü sabitesine bakılabilir.
|