BİR ÖĞRENCİ ENTERNASYONALİ MEVCUT MUDUR?[1]-[2]

Çeviren: Prof. Dr. Bülent Nuri ESEN

 

Beğenilmeyen Üniversite

Dünya yüzündeki öğrencilerin içersinde bulunduğu huzursuzluğun başlıca sebeplerinden biri, üniversitelerin modern toplumun isterlerine ayak uyduramamış olmasıdır. Fransa ve Almanya'da öğrenciler, hâlâ feodal bir üniversitede eğitim, yapmaktadırlar. Bu üniversite, kişisel araştırmaları içersine çekilmiş «Çin Hükümdarları» ile doludur, çağı dışında yaşamaktadır, bağımsızlığı ve ayrıcalıkları üzerinde çok kıskançtır. Ancak, bu yeni bir durum değildir.

Daha XVIII. yüzyılda Sorbonne, zamana uymayan, etkisiz biı müessese olarak nitelendirilmekteydi. Aynı devirde Alman Üniversiteleri, modası geçmiş konservatuvarlar olarak görülmekteydi.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu işte ihtiyar Avrupa yalnız değildir. Amerikan Üniversitelerinin de, öğrenci hareketleri denemesi yapmakta, başta gelenler arasında yer aldığı görülmektedir. Dekan Zamansky veya Profesör Schwartz değil, ve fakat California Üniversitesi eski Başkanı Clark Kerr, Berkeley'de şahit olduğu kaynaşmadan bahsederken : «Ayaklanmayı doğuran sebepler, profesörlerin öğretime karşı az ilgi duymaları, yönetmeliklerin sonsuz şekilde çoğalması ve işlerin sahipsizliğidir.» diye yazıyor.

Örgütler birbirinden çok kesin sınırlarla ayrılmıştır, programların bugünkü dünya ile ancak uzaktan ilgileri vardır. Geçen ay dağıtılan ve «öğrenimlerini bitirdikleri zaman iş bularmyan gençlerin sorununa süratli bir çözüm yolu bulunmasını» isteyen bir el ilânı, fakültelerin bu intibaksızlığını ortaya koyan güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Bu ilânın Sorbonne dolaylarında değil fakat Belgrat sokaklarında dağıtılması çok ilginçtir.

Gerçekte, neden ve kimden şikâyetçi olduklarını bilmeyen öfkeli öğrencilerin ilk ele aldıkları konu üniversitedir. Şayet öğrenciler, kendilerine kabul ettirilmek istenilen zaruri değişikliklerde ve gelişmelerde etkili olabildiklerine inanabilselerdi, fakülte ve okulların intibaksızlığı şüphesiz daha az vahim bir hal alacaktı. Clark Kerr, şöyle yazıyor:

«Öğrenciler, yazılma, öğrencilik, sınavlar, diplomalar hakkında birtakım anlamsız kuralların boyunduruğu altındadırlar. Kendi kendisini yönetmelikler yığını ile kösteklememeye dikkat eden öğretim üyeleri topluluğunun, öğrenciler için böyle bir kurallar sıkışıklığını hazırlamış olması çok ilgi çekicidir. Öğrencilerin de bu ki siler gibi muamele görmeye ihtiyaçları vardır.»

Fransa'da kararlar, bir bakıma daha uzak ve yüksek makamlardan, yani Millî Eğitim Bakanlığı'ndan veya Maliye Bakanlığı'ndan çıktığı için işler daha da çatallaşmaktadır.

Çin'deki kültür ihtilâlinde ortaya atılan toprak reformu üzerindeki büyük tartışmanın hareket noktası bile, üniversitenin eleştirilmesidir. O zaman, mevcut sınavlar sistemini kaldırmak, eskimiş programlan alt üst etmek, «hükümdar» profesörleri işten çıkarmak, işçi ve köylü çocuklarına fakülteleri açık tutmak bahis konusu olmuştur.

 

Kabul ettirilmek istenilen reformların reddi

Birçok ülkede, âni patlamaların, yeni reformların uygulanış şeklinden ortaya çıkmış olmasında şaşılacak birşey bulmamak geıekir. Örneğin Fransa'da, uzun zamandır oluşmakta bulunan hutursuzluk, hazırlanan tasanda hükümetin tutumunun tek taraflı olduğunun belirli hale gelmesi ile, daha da fazlalaşmıştır.

Stockholm'da öğrenciler 27 Mayısta, kendilerini, yine kendi deyimleri ile, «hür vatandaşlar» değil de «aptallaşmış uzmanlar» haline getirecek olan üniversiteler reformu tasarısından haberdaı olunca sokağa dökülmüşlerdir.

Mart ayında Tokyo'da öğrenci gösterileri, hekimlik stajı sisteminde üniversite makamlarınca tek taraflı olarak alınmış bir değişiklik kararı yüzünden başlamıştır.

«Üniversite rejimimiz zamana uymamakta, bir çeşit tanrısal hakka, profesörün tanrısal hakkına dayanmaktadır.» 15 Haziran 1918 de, Arjantin'de, Cordoba'da ayaklanan öğrenciler tarafından dağıtılmış olan bir beyannamenin daha ilk satırlarında yer alan bu suçlamayı, bugün herkes yapabilir. O öğrenciler, üniversitelerdeki bu «köhne ve barbar otorite anlayışının» kökünden sökülmesi gerektiğini ve «egemenliğin, kendi kendini yönetme hakkının, esasında öğrencilerde bulunduğunu» sözlerine ilâve etmişlerdi. Elli yıl sonra, Güney Amerika Fakültelerinde, bu prensiplerden çok fazla birşey kalmamış olduğu görülmektedir. Fakat, aynı temalar bugün bütün dünyada yine öğrencilerce ele alınımş bulunmaktadır. Yugoslavya'da, öğrencilerin temel isteklerinden biri, «gerçekten kendi kendini yönetme ilişkileri yaratılması »dır. Paris'te, tıbbiyenin «Beyaz Kitap »inin veya Hukuk Fakültesi'nde Grev Komitesi tarafından öngörülen reformun parolaları, katılma ve özerkliktir.

 

Bir sonuçtan ötekine...

Çoğu zaman patlama, geriye doğru bakıldığında birtakım birikmelerin bir neticesi olarak görülmektedir.

Geçen ay, Belgrat'ta, bin kadar öğrenci, bir modern müzik konserindeki 400 kişilik yer için kavga etmişlerdir. Polis araya girmek zorunda kalmıştır. Ancak öğrenciler ertesi sabah fakülteleri işgal ederek, üniveritede baştan aşağı reform istemişler ve bizzat rejimi suçlamışlardır.

Varşova'da kaynaşmanın hareket noktası, Mickievvicz'in bir piyesinin, çarlık devrinde Polonya'nın ızdıraplannı anlatan İtiraf iar'm, yasak edilmesi olmuştur.

Norvvich üniversitesi öğrencileri, hükümet tarafından burslar azaltılmış iken, Kraliçe Elisabeth'in ziyareti dolayısı ile yapılan «çılgınca masraflar»ı protesto etmek amacı ile grev yapmışlardır.

Daha klâsik istek şekillerine alışkın olan resmî makamlar, tutumlarını, geleneksel kurallar dışına çıkan bu ayaklanmaya uyduramamışlar ve, beceriksizlikleri pek çok hallerde, ayaklanmaların genişlemesine sebebolmuştur. Fransa'da bunu gördük. Aynı şekilde, Mart ayında hükümetin, asayiş kuvvetlerinin üniversite binalarına girmelerine izin veren kararı, Madrit'te de, polisle çarpışan öğrencilerin öfkesini kamçılamıştır.

Yine o sıralarda, Rio De Janeiro'da yediyüz öğrencinin sükûnet içersinde toplantı yaptıkları bir sırada, öğrenci derneği merkezine zabıta kuvvetlerinin yaptığı baskın, o gün üç olü ile kapanan bir kaynaşmanın başlangıç noktası olmuş ve o günden bu yana, ölü ve yaralı sayısı gitgide artmakla beraber, öğrenci hareketleri hızını kaybetmemiştir.

 

Tekmil ülkeler öğrencileri...

Diğer taraftan, sınırlar ötesindeki öğrencilerin dayanışması da, gözden uzak tutulmamalıdır. Dakar öğrencileri, burs miktarının azaltılması sebebiyle isyan etmişlerdir. Fakat, isyanın asıl nedeni, Fransa'daki arkadaşlarını taklit etmek için duydukları hevestir.

Aynı dayanışma, İngiliz öğrencilerinin kendilerine baş olarak bir Pakistanlı'yi kabul edebilmelerine ve Fransız arkadaşlarının, Daniel Cohn-Bendit'in vatandaşlığı ile hiç ilgilenmemelerine yolaçmıştır.

 

Topluma saldırmak

Lâkin Üniversite, bir parçasını teşkil etmekte olduğu toplumun yankısından başka birşey değildir. Üniversitenin her başkaldırısı, neticede hiç olmazsa en önde giden öğrenciler için, siyasî ve ekonomik çevrenin suçlandırılmasına varacak bir yola girer.

Clark Kerr şöyle yazıyor : «Üniversiteyi Lâtin Amerika veya Japonya örneğine göre, topluma saldırmak için pervasızca çıkışlar yapabilecekleri bir kale haline getirmeye bakıyorlar.» Berkeley'de Mario Savio'nun, Colombia'da Marc Rudd'ın, Berlin'de Rudi Dutschke'nin ve Paris'te Cohn-Bendit'in açık amaçları buydu.

Siyasal mahiyeti bakımından öğrenci hareketlerinin ve itirazların menşei belirli bir nokta üzerinde toplanabilir. Vietnam savaŞJ beyledir. Japonya'da, Tokyo'da, bir Amerikan askerî hastahanejinin açılmasına karşı gösteride bulunan Zengaguren aşırı sol gurupları faal mensupları, 1966 Şuibat'mda Berlin'de Viet-Nam savaşına karşı gösteriler yapmakta olan Alman öğrencileri ile aynı düzeyde hareket etmekteydiler.

1968 Mayıs'mda, Fransa.daki liseler icra komitelerine gelince, bunlar bir yıl önce kurulmuş olan Viet-Nam temel komitelerinden türemişlerdir. Hemen heryerde, Büyük Britanya'da, Stockholm ve ya Viyana'da yahut Amerika Birleşik Devletlerinde öğrenciler bu savaşı, kendilerini bir kurbanı saydıkları kapitalizmin doğurduğu yeni bir emperyalizm, şekli gibi görmektedirler.

Mahallî hükümetlere dayanan üstün Amerikan kudreti, Lâtin Amerika'da derin bir şekilde hissedilmektedir. Peru'da, Arjantin'de, Venezuela'da, Şili'de, Bolivya'da, bu yıl gösteride bulunan öğrenciler, teknokratik topluma yüklenmiyorlar, fakat «yankee» uygarlığını tartışmak çabasında bulunuyorlardı.

Doğu'da, düşmanları mutlaka Amerika Birleşik Devletleri değil, daha ziyade kendilerini yirmi yıl önce kurtarmış olan Ruslardır. Öğrenciler artık üniversitede idarenin ve profesörün tahakkümünü veya babalığını kabul etmiyorlar. Amerikalıların veya Sovyetler'in siyasî ya da askerî nüfuzuna karşı aynı duygularla baş kaldırıyorlar.

 

Tekmil burjuvazyalara karşı

Tıklım tıklım kalabalık bir dershanede ancak seçilebilen bi' öğrenci, arkadaşlarının alkışları arasında, Robsspierre'in, Burjuvazya hakkındaki monolcgonu oikuyor. Bu olay Nanterre'de değil, Belgrad Felsefe Fakültesi'nde cereyan ediyor. Duvarlarda: «Kızıl Burjuvazyadan İllallah», «işçi Öğrenciler, birlesiniz» cümleleri okunuyor.

Burjuvazyanın çocukları Nanterre'de, bölgenin evrenini keşfettiler. Colombia'da, Amerika Birleşik Devletlerine fakir bir göçmen olarak gelen, zengin bir inşaat müteahhidinin oğlu olan Rudd, Harlem sefil mahallesinin ne demek olduğunu görebilmişti.

Varşova'da, fakülteler duvarlarındaki bezden afişler : «Üniversite, işçilerin ve köylülerin çocuklarına da açık' olmalıdır.» sözünü ilân etmiştir. Bolivya'lı öğrenciler, geçen yıl kalay madenleri işçilerinin ayaklanmasını kutladıkları sırada coplanmışlardır.

Öğrenci hareketlerinin, üniversite yurtları dışında kendisini anlatmak hususunda çok zorluk çektiğini söylemek gerekir. Fransa'da «Mayıs ihtilâli», bir an Quartier Lâtin sınırları dışına çıkabilmiş, fakat Polonya'da işçi meclisleri, öğrencileri hizaya getirmek için müdahalede bulunmuşlardır. Almanya'da S. D. S nin faal öncüleri, işçiler tarafından çok kötü karşılanmışlardı. Columbia âsileri, siyah iktidar iddiasında olan ve üniversitenin bazı binalarını işgal etmiş bulunan zenci öğrencilerle dâva beraberliği kurmaya muvaffak olamamışlar ve Çin'de Kızıl muhafızlar, fabrikalarda bir kısım işçi sınıfının, sendikalara karşı ayaklanmasından sonra, kendilerine müttefik bulabilmişlerdir. Amerika'daki zenciler gibi, işçiler de, öğrenci ayaklanmasında, imtiyaz sahiplerinin bir özentisini görmek eğilimindedirler.

Batıda öğrenciler, tüketim toplumunu istemiyorlar. Doğuda uzun zamandanberi, genel fayda adına yoksulluğu sürdüren üretim toplumuna son vermek istiyorlar. Aradaki çelişme belki de sadece görünüştedir.

Her iki toplum da nazarlarında ezicidir. Gerek batıda gerek doğuda öğrenciler, teknik mekanizmaya ve ifrata varan uzmanlaşmaya karşı, isyan ediyorlar. Yaşlarının, kendilerini maddî zorlamalar önünde mücadeleden vazgeçmeye mecbur etmesinden önce, XIX. yüzyıldaki Büyük Ataları gibi Sosyalizm ile hürriyeti bağdaştırmak çabasındalar.

Kanılarmca, ister kapitalist, ister sosyalist olsun, modern sanayi toplumu «insanca ölçü» den yoksundur, kendilerinin temel sorunlarına cevap vermemektedir. İçlerinde en azgın olanları Küba'ya veya Çin'e dönüyorlar. Zira burada «tüm uygarlık» ı, yalnız ekonomik ve sosyal olarak değil, fakat aynı zamanda kültürel yani insanı değiştirmek iddiasında olan bir ihtilâl örneği olarak bulduklarını iddia ediyorlar. Guevara'nın savaşı, sadece bir Regis Debray'nin muhayyilesini tutuşturmamıştır. Nitekim, şimdi Daniel Cohn-Bendit'in deyimi ile, «hayat değiştirmek» istiyen «Quartier Lâtin» âsileri mahzundurlar.

CHARLES LAMBROSCHINI

 

[1] Yıl 1968 Cilt 25 Sayı 3-4 Sayfa: 73-78

[2] Bu inceleme, “Revue Politique et Parlementaire” in Haziran – Temmuz 1968 sayısından alınmıştır.

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications