“ANAYASAL REJİM” ne demektir?[1]

Prof. Michel-Henry FABRE

Aix en Provence Hukuk Fakültesi[2]

 

Konumuz «Anayasa Rejimi nedir?» sorusunun cevaplandınlmasıdır. Anayasa rejimi, devletin organizasyon şeklidir. Bir devlet bazan anayasa rejimine sahip imişcesine adlandırıldığı halde henüz anayasa rejimi safhası idrak etmemiş olabilir. Anayasa rejiminden söz açılabilmesi için devletin siyasî, ekonomik ve sosyal kurallarının tatbikattan üstün değerde yazılı düsturlar halinde ifade edilmiş olması gerektir.

Bununla beraber, anayasa rejimi dediğimiz, ve aslında yazılı anayasa rejimi demek olan, kavramı aydınlatmış olmak için iki hususu belirtmeliyiz:

Biz Fransızların yazılı anayasa anlayışımız (Sosyolojik) tir. Bununla kastettiğimiz nokta, anayasanın yalnız metnine bakmakla ve bağlanmakla kalmayıp aynı zamanda onun fiilen nasıl işlemekte olduğuna da değer vermekte oduğumuzdur.

Öteyandan, yazılı anayasa rejimi dendiği zaman, metin, birinci derecede önem taşır. Ancak, Anayasadaki hükümlerin müessesevî muhtevaları anayasa rejiminin temel hedeflerine göre değişik olabilirler. Nitekim, bazan bir yazılı anayasa rejiminin müessesevi muhtevası fertler arası «hürriyet»tir. Bu takdirde, anayasa rejimi liberal teoriye göre değerlendirilir. Bazan da yazılı anayasa rejiminde temel hedef «eşitlik» olur. O zaman rejimin marksist teoriye göre nitelendirilmesi icabeder.

Bu noktaları daha yakından incelemek için evvelâ klâsik dahi diyebileceğimiz liberal teoriye, sonra da yeni telâkki diyebileceğimiz marksist anlayışa dayanan görüş tarzını ele almak yerinde olur.

1 — Liberal teoride devlet, vatandaş hürriyetleri için tehlikeli bir varlık sayılır. Hareket noktası budur. Rejimin gayesi vatandaşı hürriyetleri için tehlike teşkil eden devlete karşı korumaktır.

Bu teoriye göre liberal devleti meydana getiren anayasal reçetede dört ayrı unsura ihtiyaç vardır:

a) Birinci unsur anayasa üstünlüğü unsurudur. Bundan kısaca anlaşılan, gerek hükümetin, gerek parlâmento'nun anayasaya tâbi olduklarıdır. Hükümet olsun, parlâmento olsun anayasal organlardır. Anayasa üstünlüğünün anlamı ise, anayasada yer almış bulunan tekmil hükümlerin anayasal organların üstünde olduğu; yani, anayasal organların anayasa hükümleri ne uymak zorunda olduklarıdır. Faraza, vatandaşlar lehine konulmuş herhangi bir hükmü bozucu, ya da vatandaşlar lehine olan herhangi birçeye karşı olan fiiller, işlemler ve davranışlar anayasaya aykırıdır ve müeyyideye mâruzdur.

Bu esas sayesinde siyasî iktidar kendi cevherinde denetlenmiş olmaktadır.

b) Liberal devletin kurulabilmesi için saygıda tutulması gereken ikinci unsur kuvvetler ayrılığı prensibidir.

Tecrübe göstermiştir ki, aynı otorite aynı zamanda birden çok iktidara sahip olacak olursa vatandaşın hürriyeti tehlikededir. Bundan ötürüdür ki, kuvvetler dağılmalı ve ayrılmalıdır. Bu kuvvetlerin kendi kendilerini sınırlandırması gerekir. Devlette şayel kuvvetler arasında ayrılma varsa anayasal bir itidal de vardır. Hürriyet adındaki harikulade çiçeğin büyümesi ve gelişmesi çok zordur, ve bunun açabilmesi ancak anayasal iktidar ile mümkün olabilir. Onun içindir ki, kuvvetler ayrılığı esası siyasî iktidarı işleyişi bakımından denet altında tutar.

c) İncelemekte olduğumuz anayasal reçetenin üçüncü unsuru devletin kanunî olması unsurudur. Bununla kasdedilen anlam, devletin menşeinde mevcut hukuk düzenine uygunluktur. Görülüyor ki, devletin kanuniliği ihtilâl kavramından çıkan anlamın zıttıdır. Nitekim, fiilî bir hükümet hukukî bir hale gelebilmek için serbest ve belirli zamanlarda seçimler yapılması esasının kabul edilmesi zaruridir. Ancak bu sayede fiilî hükümet hukukî vasıf kazanabileceğine göre, devletin kanunî olması esası siyasî iktidarı menşeinde denetlemeğe tekabül eden bir esastır.

ç) Liberal devletin dördüncü şartı meşru olmasıdır. Filhakika, liberal devletin yanlız kanunî değil, meşru olması da gereklidir. Devlet menşeinde kanunî olabilir. Fakat izlemekte olduğu siyasel kamu oyunun eğilimlerini karşılamaz. Halbuki devletin idare edilenlerin eğilimlerine uygun olarak yönetilmesi icabeder. Bu eğilimler anayasada belirtilmiş olan temel hedeflere yönelmiştir. Devletin meşru olması esası siyasî iktidann yukardan denetlenmesi ihtiyacını anlatan bir esastır.

Fransa'da Mareşal Petain'in gelişiyle kanunî hükümet meşru hükümet olma vasfını kaybedip gayri meşru bir kanunî hükümet niteliği almış idi. Zira, izlediği politika idare edenlerin eğilimlerine ve anayasal düzenin temel hedeflerini uygun bulunmamıştı.

1945 yılında da Sovyet ordusu tarafından işgal altına alınan yerlerde halk demokrasileri adı altında rejimler kurulmuş; bu devlet ler kanuna dayandıkları halde, tatbikata, serbest seçime dayanma dıkları için meşru devlet olma niteliğini kazanamamışlardı.

Marksist devlet teorisine gelince, bu teoriye göre, anayasa rejiminin asıl gayesi fert ve vatandaş hürriyetini korumak değil; fiilî bir sosyal ve ekonomik eşitlik sağlamaktır.

Bu sistemde anayasa, vatandaşı devlete karşı korumamaktadır. Devlet, bizatihi kötü, yani vatandaş hürriyetlerine karşı bir tehlike değildir. Devlet anlayışında temelden bir değişme olmuştur. Burjuva devletin yerine proleter devlet geçmiştir. Yeni devlet cihazı toplumu değiştirecek ve sömürgeye dayanan eski topluma sosyalist ve hatta komünist bir karakter verecektir.

Bu eşitçi devletin gerçekleşmesi için marksist teoriciler yukarıda liberal devlet için söz konusu ettiğimiz anayasal reçeteyi tersine çevrilmiş olarak vermektedirler.

Bunlara göre:

a) Anayasa en üstün kanun değildir. Alelade bir kanundur. Yasama organı anayasayı her zaman değiştirebilir. Yazılı anayasa rejimi yasama organına karşı vatandaşı korumaz; bilâkis yasama organını başka kuvvetlere karşı savunur.

b) Eşitçi devlet reçetesinin ikinci unsuru iktidarların ayrı olmayışıdır. Zira bu telâkkiye göre bir tek iktidar vardır. O da, devletin iktidarıdır. Bu iktidar halk tarafından seçilmiş bir heyette müesseseleşmiştir.

Bu anayasa rejimlerinde görülen (meclis), diktatorya sahibidir. Fakat, aslında meclisin diktatoryası sun'î bir diktatoryadır ve tek bir partinin diktatoryası mevcuttur.

c) Tersine reçetenin üçüncü unsuru hükümetin kanunî oluşudur. Gerçekten, en modern marksist teoride proleter hükümetin bir hukuk hükümeti olması tavsiye olunur. Bu tavsiyede bir anayasa kaçakçılığı görmek mümkündür. Zira, proleter hükümetin ihtilâl içinde değil, anayasa uygulaması ile ve mevcut hukuk düzeni içinde kurulacağı iddia olunur. Bu da mevcut anayasanın basit bir değişmesi ile sağlanır.

Görüldüğü gibi tavsiye edien usul sahtekârca bir yoldur. İhtilâli daha mükemmel bir şekilde başarabilmek maksadını hedef tutar. Bu yoldan harekette idare edilenlere adetâ kloroform koklatılmıştır. Maksat, yapılmakta olan ihtilâli maskelemektir.

1945 yılında Orta Avrupa'da meydana çıkan halk demokrasileri burjuva hükümeti reddetmemiş, bu hükümetlerin gölgesine kendi varlıklarını yerleştirmişti. Fraza, Romanya'da halk demokrasisi kurulduğu halde, bir burjuva müessesesi olan krallığa saygı gösterilmişti.

Aynı hali Fransa'da da tesbit etmek zor değildir. 1945 te V. Cumhuriyet aynı şeyi yaptı. Bu gibi hallerde eski ve yeni şekiller arasında sadece bir değiş tokuş husule gelmektedir.

ç) Marksist anlayışa göre anayasal rejimin dördüncü unsuru hükümetin meşru olması'dır. Ancak bu meşruluk yukarıdan gelmelidir. Gerçi, hükümetçe uygulanan siyasetle idare edilenlerin iradesi arasında bir mutabakat bulunması gerekir. Fakat, liberal sisteme nazaran burada şu fark vardır : Liberal istemde hükümet pasif bir role sahiptir; sadece tescil edici bir cihazdır. Halbuki, Marksist teoride hükümet adetâ bir radyo gibidir. Öyle bir radyo ki, yalnız alıcı olmayıp aynı zamanda vericidir de. Bu karakteri itibariyle kamu oyunu faal olarak şekillendirir ve kamu oyunu hükümet sıfatiyle alacağı kararlara hazırlar. Şüphe yoktur ki, bütün bunlar çok önemli bir hükümet propagandasını gerektirir. Genel hayatta okul, kışla, üniversite gibi, çeşitli kamu teşebbüsleri gibi kuruluşlarda yoğun propagandaya ihtiyaç vardır. Aynı suretle, fertlerin özgül hayatlarına da radyo gibi, televizyon gibi araçlar marifetiyle yemek sofrasına ve hatta yatak odasına kadar tekmil mahremiyet kapılarını kırmak suretiyle girilmesi devlet idaresinin bir zarureti sayılır.

Hatıra gelebilir ve denilebilir ki, bu çeşit hükümet propagandalarına kapitalist devletlerde de rastlanmaktadır. Doğrudur! Şu fark ile ki, liberal veya kapitalist adı verilen devlette hükümet propagandası yanında muhalefet propagandası da hoşgörülür.

Bugün her iki sistemde uygulanan propagandalar arasında büyük benzerlik var. Propaganda, meselâ Fransa'da V. Cumhuriyet devrinde IV. Cumhuriyet devrinde olduğundan daha büyük ölçüde gelişmiş ve marksist propaganda sistemine daha çok benzer hale gelmiştir.

Zamanımızda bahis konusu ettiğimiz anayasa sistemleri veya anayasal rejimler birbirine zıt ise de, bu zıttiyet coğrafi bir ayırmaya tetabuk etmez. Karşılıklı alışverişler; yani, her iki sistemin yekdiğerinden iktibas edecekleri aslında, öyle sanıyorum ki, iyi bir şeydir. Bu sistemler arasında bir yaklaşma olacağı ve batı sisteminde sosyal adalete; öteki sistemde ise, hürriyete önem verileceği muhakkaktır.

Yakın bir gelecekte gerçek Avrupa'da ortaklaşa bir anayasa sisteminin kurulabileceğini söylemek bir kehânet sayılmamalıdır.


 

[1] Yıl 1968 Cilt 25 Sayı 3-4Sayfa: 85-90

[2] 15 Nisan 1968 de Ankara Hukuk Fakültesinde Dekan Fabre tarafından verilip Prof. Dr. Bülent Nuri Esen'in takriri ile türkçeye çevrilen derstir.

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications