TÜRK
ANAYASA HUKUKUNDA BİR OLAY
Prof.
Dr. Bülent Nuri ESEN
«Üniversite -kısaca yüksek öğretim- bundan on yıl
öncesindeki bilgi tekelciliğini ve üstünlüğünü
kaybetmiştir.» …Biz dağınık fikirlere, mümkün olduğu
kadar açıklık, tutarlık vermek zorundayız. Parça parça
bilgileri sistemleştirmek ödevimiz… Bu görevimizi açık
bir dille, gerçeği söylemekten çekinmeyerek yapmamız
gerekiyor. Türkiyeyi az gelişmişlikten kurtaracak aydın
kafaların yetişmesine çalışmaktayız.»
Tunaya,
«Siyasî Müesseseler ve Anayasa Hukuku»nun İkinci
Baskısının «Öndeyiş»inde bunları söylüyor.
Bu
kitap 1966 da ilk defa basılanın yeni baskısı. O kadar
büyümüş, o kadar serpilmiş, öyle gelişmiş ki zorlukla
tanıyabiliyorsunuz. Bin sayfayı aşıyor.
Profesör Tunaya bir zevk ve üslûp adamıdır. Yazısında
ağır cümle bile bulamazsınız. Öğrencilerinin kendisine
engin sevgisinde bunun da belki payı vardır. Sonra, bir
incelik timsalidir Tarık Zafer. Önüne bir kâğıt kalem
koyunuz. Sizinle hem konuşur, hem de modernleştirdiği
çiçek montifleri çizer. Boya kalemi varsa, bir de güzel
boyar. Yaptığını çerçeveletip asası gelir insanın.
Aynı
incelik fikrî çalışmasında da göze çarpar, işte önümdeki
eser bunun delili. Mevcudu hem değiştirir, hem
güzelleştirir Tunaya.
Dokuz
bölüme ayırmış kitabım. Her bölümün bitiminde zengin
bibliyografya listesi. Sonra, indeksler. Kitabın
değerini büsbütün artırıyor bunlar.
Prof.
Tarık Zafer Tunaya, kitabının adından da anlaşılacağı
gibi, Anayasa Hukukunu siyasî müesseselerle anlam
kazanan bir bilim dalı olarak görür. Bilimsel sorunları
sosyo - politik açıdan ele alır. Denemeleri boyunca
(ekonomik faktör)e verilen önemi hemen sezersiniz. Kaldı
ki, yazar bu kadarla da yetinmez. Plüralist bir metod
kullanır. Bütün gerçekler diyaloglar yolu ile ortaya
konacaktır. Zaten, ikinci bölümün başlığı «Siyasî hayat
ve gerçekleri » dir. Burada da çeşitli diyaloglar
yaptırıyor. Mesele, gerçekler içinde «insan»ı
görebilmektir. Tunaya'ya göre ekonomik faktörün sosyo -
politik hayattaki gerçek payı unutulmamalıdır. Onun
içindir ki, (gerçekler içinde insan) araştırılırken
araştırmanın tam olması için yaşadığımız dönemin
belirgin bir fenomeni olan (az gelişmişlik)e oranla
insanın ne olduğu da araştırılmalıdır.
Eserin
altıncı, yedinci ve sekizinci bölümleri daha çok (descriptif)
nitelikte bilgiler veren sayfalardır. Prof. Tunaya bu
nankör konuları da canlı tutmasını biliyor. Onlara
alışılmış maddelerine ihanet etmeksizin orijinal dış
görünüşler vermeğe gayret etmiş. Bu gayreti klâsik,
marksist ve bir de faşist anayasa hukuku anlayışlarının
açıklanmasında görüyorsunuz. Müellif burada isteyerek
totaliter sistemler ayırmasından kaçmış. Maksadı gerçek
demokrasinin değerini belirtmek.
«Siyasî
müesseseler ve Anayasa Hukuku» (1969) yeni incelemeler
taşıyor. Hele Dokuzuncu bölümde yer alan az gelişmiş
memleketlerin anayasal düzenine ilişkin araştırmalar çok
yerinde olmuştur. Prof. Tunaya Hukuk «müptedî»sini
elinden tutup ürkütmeden içinde yaşadığımız dünyanın
Türk çocuklarınca bilinmeyen ufuklarına götürüyor. Aynı
şeyi, baskı grupları için de söylemek mümkündür. Bu
bahsm yer aldığı beşinci bölüme benzer bir parça klâsik
Anayasa Hukuku kitaplarında yoktur. Halbuki, Anayasa
Hukukunun gereği gibi kucaklanabilmesi için bilinmesinde
zorunluluk olan bir kısımdır.
Tunaya,
bizim de derslerimizde ve uygun vesilelerde hep
tekrarladığımız, aziz bellediğimiz bir düşünceyi çok
nefis bir şekillendirmeye kavuşturmuş. Türkiye'de iki
tane Hukuk Öğretimi kuruluşu vardır: İstanbul ve Ankara
Fakülteleri. Ankara Fakültesinin kendine özge durumu
unutulmamalıdır. Bu müessese devrimin koruyucu teminatı
olarak kurulmuştur. İstanbul Fakültesi, Ankara'nın
kuruluşu sırasında yapısı, organları, kadroları,
metodları, programları, görüşleri ve davranışlariyle,
kitapları ve notları ile devrim Türkiye'sine uymaz.
Osmanlı'dan sürdüregeldiği bir şeyler taşır. Ankara'yı
açan düşünce bunu düzetmeğe kalkışmakla vakit
harcamayacaktır. Ve Ankara Fakültesi çağdaş uygarlık
ülkelerinin durmadan evrim gören müesseseleri gibi olsun
diye açılmıştır.
Eski-yeni çarpışmasında eski, tıpkı Gresham kanununda
olduğu gibi, yeniyi kovar. Tanzimattan sonrasında
Osmanlı Türk Devletinin tarihten silinmesine kadar süren
zaman içinde bu görülmüştür. Onun için dikkatli ve
tedbirli olarak gerektir: Türkiye Cumhuriyeti yeni bir
devlettir. Hukuku da yenidir. Hukuk öğretimi yapacak
müesseselere de yenici ve ilerici olacaktır. Atatürk,
Ankara Fakültesini açarken şöyle diyor:
«Milletin hummalı inkılâp hamleleri esnasında sinmeğe
mecbur kalan eski kanun hükümleri, eski hukuk erbabı,
himmet erbabının nüfuz ve ateşi yavaşlamaya başlar
başlamaz derhal canlanarak inkılâp esaslarım, onun
samimî taraf darlarını ve onların aziz ideallerini
mahkûm etmek için fırsat beklerler.»
Cumhuriyetin Hukuk öğretimi kurumlarından ve
hukukçularından beklenen budur.
«Hukuk
erbâbı»nm ödevi açıktır. îşte Prof. Tunaya bunları
sistemli inşalar içinde belirtmekle bir sevâb işlemiş
oluyor. Bugünkü ana bunalımımızın hangi mikroplardan
yayılan hastalık olduğunu bir güzel gösteriyor.
Kitabın
en ilginç sayfalarından bir demet te «Türkiye
Cumhuriyetinde Anayasa Hukuku arayışları» başlığını
taşıyan kısımdır. Müellif (bizim) olanı, kendi damgamızı
taşıyanı yaratmak ödevimize değinmekle Atatürkçülüğün,
Atatürkçü düşünce sisteminin bir icabını belirtmiş
oluyor. Artık bütün mesele, o satırları okuyup
durumumuzu Hukuk Fakülteleri olarak yeniden gözden
geçirmektir.
Türkiye'de Anayasa Hukuku öğretimine ilişkin sayfalara
gelince, müellifin kudretli araştırma itiyadını ve bu
gücün eriştiği sonuçları bir kere daha öğretiyor.
Gelişi
güzel dokunduğumuz yukardaki noktalar dışında eserin
tümüne yaygın karakterler vardır ki, bunları belirtmek
gerektir:
1. Her
siyasî oluşumu yalnız kendi varlığı içinde incelemekle
kalmamalı, onu bir de «Türkiye yönünden» incelemelidir.
2.
Siyasal konularda ve Anayasa Hukuku sorunlarında «kesin»
belirlemelerde bulunmalıdır.
3.
Soyut gibi gözüken kavramlar «açıklık»a
kavuşturulmadıkça bilimsel araştırma tamamlanmış
sayılmaz (Örnek: Siyasî iktidar üzerine yazılmış
sayfalar).
4.
Gerçek, tartışma ile bulunur. Bunun için birbirine zıt
veriler karşılaştırılmalıdır. Diyalog yoluna gitme
buradan çıkan bir zarurettir.
5.
Bilimsel araştırma sonuçları yaymlanmadıkça değer
taşımaz. Herkesin bilmek hakkı vardır. Bu, bir insan
hakkıdır. Türk de bu hakka sahiptir.
Bu
nitelikler eserin yazılışında kaleme özelliğini veren
nitelikler olmuştur. Yazar, kitabını üzüntülerine merhem
olsun diye yazıyor. İstiyor ki, Türkiye, bir aydın
insanlar ülkesi olsun; Türkiye geri kalmışlıktan
kurtulsun. Özlenen Türkiye'nin insanını yaratmak için
ona muhtaç olduklarını vermekte gecikmemeli. Kendisi
bunu kendi hesabına kendi uzmanlık alanında yapıyor. Bir
batı uygarlığı devletinin (Siyasî Müesseseler ve Anayasa
Hukuku) kitabı nasıl olacak idi ise, onun gibi; ve
üstelik Türkiye'nin özelliklerine cevap veren, bir kitap
yazıyor.
Tarık
Zafer Tunaya büyük bir mimardır.
Yıl 1969 Cilt 26 Sayı 3-4, “yayınlar
arasında”,Sayfa:
343-346
|