YENİ
ANAYASA DÜŞÜNCESİ
Hüsnü
Öndül
Askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasa’sının
değiştirilmesi düşüncesi, kabul edildiği günün hemen
ertesinde de vardı. Bugün de var. Hesap yapalım. Kaç yıl
geçmiş aradan?
Cevaplayalım: 25 yıl.
25
yıl boyunca darbecilerin çizdiği hukuksal çerçeveyi
aşamadı Türkiye. Bu şu anlama geliyor: Türkiye,
otoriter/totaliter yasal çerçeveyi aşıp, demokratik bir
ülke olamadı.
Neden böyle düşünüyoruz?
Efendim, 1971 yılında, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nde okuduğumuz dönemde Anayasa Hukuku
derslerimize Profesör Dr. Bülent Nuri Esen gelirdi.
Müthiş bir hocaydı. Çok iyi ders anlatır, dersleri
eğlenceli geçer ve şimdi şu anki örnekten de
anlaşılacağı gibi, aradan 36 yıl geçmiş olmasına rağmen
öğrencilerinin zihnine yerleşirdi anlattıkları.
“Hukuk” derdi, “bir limansa, Anayasa hukuku o limana
yanaşan bir gemidir. Temel ihtiyaçların genelde ve
ilkesel düzeyde tamamı orada bulunur.” Budur tarif.
Henüz bıyıkları yeni terleyen 17 yaşındaki Hukuk
Fakültesi birinci sınıf öğrencilerine, saygı ve sevgiyle
andığım, rahmetli Bülent Nuri Hocanın Anayasa Hukuku
tarifi budur.
Sistemin hem nasıl bir sistem olduğu, hem devlet
organlarının neler olduğu ve ne gibi görev ve
yetkilerinin olduğu; hem de insan hakları ve temel
özgürlüklerini sistemin nasıl gördüğü, Anayasa’dan
anlaşılır. O nedenle Anayasa adı üstünde ana- yasadır.
1982
Anayasası hak ve özgürlükleri gıdım gıdım tanıyan bir
anayasadır. Değiştirme girişimleri hep yarım kaldı.
Demokratikleşme girişimlerinin yarım kalması tarihidir,
geçen 25 yıl.
2000
yılında, İHD için
yaptığımız bir çalışmada, ‘Kopenhag Siyasi Kriterleri ve
Türkiye (Mevzuat Taraması)’ çalışmasında, Zafer Üskül’ün
hazırladığı, ‘Anayasa Taslağı ve Anayasa Anketi’
(Toplumda Diyalog Forumu, İstanbul, 1992) kitabından çok
yararlanmıştık.
Prof.
Dr. Zafer Üskül, 15 yıl önceki görüşlerini muhafaza
ediyor.
Biz de katılıyoruz. Anayasa kısa, öz, açık ve net
olmalıdır. Bir defada ve bütünüyle değiştirilmelidir.
İnsan hakları ve özgürlüklerine dayalı olmalı ve onları
teminat altına almalıdır. En başta kamu otoritelerine
karşı, devlete karşı, devlet adına hareket edenlerin
eylem ve işlemlerine karşı, insanın, yurttaşın hak ve
özgürlüğünü güvence altına almalı.
Önce
hak var devletle ilişkide. Önce ve daima insanın
hakları. Ödev sonra gelir.
Önce insan, sonra devlet. İnsan devletin hizmetinde araç
değil, devlet insanın hizmetinde araç olmalı. Hâlbuki
1982 Anayasası yurttaşı neredeyse devletin modern
köleleri olarak görmekte...
Anayasaya göre her yer ve her şey Türk ve Müslüman.
Anayasa’ya göre bilim bile Atatürk ilke ve devrimlerine
uygunluğu ölçüsünde bilimdir. Devlet ideolojisine uygun
olmayan görüş ve düşünce bilimsel olarak
nitelendirilemez. Her konunun ilacı devlet ideolojisinde
(anayasa koyucuları ve yazıcılarına göre ve herkese göre
de değişen, farklı yorumlanabilen, Atatürkçü ideolojide)
bulunmaktadır. Anayasaya göre yurttaşların başka bir
ideolojisi de olamaz. Türk, milliyetçi doğar, büyür ve
ölümsüzdür. Atatürk milliyetçiliği karşısında başka bir
görüş, düşünce de koruma göremez. Yurttaş, Türk’tür.
Millet de, yurttaşlardan oluşmaz, Türk'ten oluşur. Türk
de Türk'tür!
Zafer
Üskül görüşünü 15 yıl önce dile getirmiş; bugün geriye
bakıldığında Anayasa’nın pek çok hükmü de çeşitli
tarihlerde yapılan değişikliklerle değiştirilmiş.
Yeterli olan da var, yetersiz kalan da.
Gelin
bu sürece Türkiye toplumunu katalım. Herkes fikrini
söylesin. Tehditleri, baskıları kaldırın. Daha birkaç
yıl önce Avrupa Birliği Anayasası hazırlandı ve pek çok
AB üyesi ülkede kabul edildi. Hak ve özgürlükler
alanında ne gibi gelişmeler var onlara bakalım. Evrensel
ve bölgesel ölçekte yayılan fikirlere, oluşturulan
kurumsal yapılara (Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi...)
bakalım. İnsanın hak ve özgürlüklere sahip olmasını
istiyorsanız tabii.
Top
atışlarını kesin...
|