YABANCI LAİKLİKTEN NE
ANLAR?
Mümtaz Soysal
The
Economist, İngiltere'nin ünlü haftalık dergilerinden
biridir. Genel çizgisi özde on dokuzuncu yüzyıl
liberalizmine yatkın olmakla birlikte, dünyanın her
yanındaki haber alma kaynaklarının bolluğuyla ve İngiliz
çıkarının hangi yönde olduğuna ilişkin verdiği
ipuçlarıyla tanınır.
Bu
haftanın kapak konusu, bizdeki mitingler. Dolayısıyla,
demokrasi ve laiklik sorunu. Giriş yazısının alt
başlığında “Türkler demokrasi ile laiklik arasında bir
tercih yapacaklarsa, bilmelidirler ki demokrasi daha
önemlidir” sözü. Sonra da, utanmadan, “O halde, AKP’yi
tekrar seçmelidirler” tavsiyesi. Sözünü
ettiği tercihin demokrasiyle Müslümanlığı bağdaştırmak
gibi bir sorunu olmayan ülkelerde belki anlamı olabilir
ama, Türkiye’nin temel sorunlarından birini böyle bir
ikileme bağlamak kadar büyük saçmalık olamaz.
“The
Economist” gibi sözde kaliteli bir dergiye hiç
yakışmamış. Daha doğrusu, kimin kime hizmet ettiğini
göstermesi açısından çok yakışmış. Türkiye koşullarında
bu iki ilkenin bütünlüğünü sezememiş olsa da. Laiklik
ile cumhuriyetçi ilkeler arasındaki bağlantıları en
etkili biçimde ortaya koymuş hukukçulardan biri olan
Profesör Bülent Nuri Esen, şu yılların Türkiye’sinde
yaşasaydı herhalde kahrolur ve laiklik konusunda
yazdıklarını çok daha ateşli sözcüklerle yazardı. Ama
yine de, karşı devrimci kıpırdanışların 27 Mayıs’la sona
erdirilişinden ve 1961 Anayasası’nın yürürlüğe
girişinden yedi yıl sonra bile, “Türk Anayasa Hukuku”
adlı küçük kitabında laikliğin genel anlamını anlatmanın
ardından şöyle yazmayı gerekli görmüştü:
“Lakin, Türkiye bakımından laiklik ayrıca apayrı
özellikler gösterir. Laiklik, Milli Devletin dayandığı
ana prensiplerden biridir. Devletin temel nitelikleri
içinde kalması zaruridir. Laiklik, memleketimizde bir
zaruri ihtiyaç olarak çıkmıştır. Türkiye için devletin
güvenlik şartlarından biridir.”
“...Laiklik yoksa devlet dinin hâkimiyeti altındadır ve
binaenaleyh bağımsız değildir. Hâlbuki kayıtsız ve
şartsız bağımsız olması gereken devletin herhangi bir
din cemaatinin inanışlarına ve duygularına tâbi olması
düşünülemez. Bu neticeyi ancak laiklik sağlayabilir.”
“...Devlet idaresinin temel ilkesi egemenliğin millette
oluşudur. Bu egemenliği kullanırken dine dayanmaya
kalkışacak olan bir siyasi iktidar zayıf ve yetersiz bir
iktidar haline düşer. Laikliğin anayasa ilkesi olarak
zaruriliği Türkiye için bilhassa çok partili siyasi
rejimle birlikte kendini göstermiştir. Demokrasi
düzeninin koruması, devletin hür vatandaşlar iradesine
göre yönetilmesi ancak laiklik ilkesinin anayasa
düzeninde temel taşlardan biri olması ile mümkündür.”
Elin
İngiliz’i, ne denli iyi yetişmiş olursa olsun, Türk
tarihini iyi bilmeden ve Profesör Esen’i okumadan bütün
bunları ne bilsin? Onu ilgilendiren, kendi çıkarının en
iyi kimlerce kollanacağını bilmektir.
|