OLAYLAR VE GÖRÜŞLER[1]
BÜLENT NURİ ESEN
Prof.Dr. Rasim ADASAL[2] 

                Ünlü hukuk bilgini, Anayasa Profesöürü, değerli üniversite hocası, düşünür, coşkun hatip, usta hümorist… Bülent Nuri Esen artık aramızda yoktur. Aşağı yukarı amansız bir beyin kanamasının sonucu olarak bir buçuk aydan beri bitkisel bir hayat yaşamaktaydı. Modern hekimliğin tedavi çabalarıyla bu komadan çıksaydı, ne olacaktı? “afazi” denilen bir konuşma bozukluğu olacak: düşündüklerini anlatamayacak, söylenenleri anlamayacak, bir taraflı yarı felçten dolayı bastonla yürüyecek, artık derslerin gidemeyecek, televizyonda Atatürk’ü gerçek Kemalizm inancıyla gençlere anlatamayacaktı. Gerçek bir hayat ve tıp felsefesine göre bu sonuç acı, lakin bir bakıma göre de bir çeşit “mirvana” yani ebedi huzura kavuşturan bir kurtuluştur.

Artık onu seven, birçok bayanlar ve sevgili arkadaşları bana şu soruyu soramayacaklar: “Bülent Esen’le ne vakit tekrar televizyonda canlı konuşmalar yapacaksınız?” Fakat ben Bülent’i bu televizyon sohbetlerinde tanımadım. Onu İzmir’de eski Baro Başkanlarından Nuri Beyin yeğeni olarak, lise öğrencisi olduğu zamandan beri tanıyordum, zira beraber lisede okuyan ve hukuk öğrenimlerini yapan iki yeğenimin sınıf arkadaşı idi. Ergenlik çağı döneminde de ele avuca sığmayan, son derece hareketli ve ünlü psikanalist “mung”un kişilik tipleri bölünmesine göre daima dışa dönük “extrovert” olan ve toplumun yararları için çalışan bir gençti.

Daha sonra 1936-1937 yıllarında da ben Paris’te yabancı bir psikiyatri asistanı olarak üniversite kliniklerinde çalışırken, o da hukuk doktorası için aynı şehirde bulunuyordu. Orada da hukuk bilimi, sanat, tiyatro, opera, sosyal hayat… gibi çeşitli alanları ilgilendiren çok renkli ve hareketli bir hayat yaşıyor ve oradaki öğrencilerin manevi liderliğini yapıyordu. Arada bir psikiyatri poliniklerine de geliyor ve o dönemin ünlü ruh hekimlerini ve adli tabiplerini dinleyerek not alıyordu. Fakat en çok sevdiği şeylerden biri de sık sık operaya, operetlere gitmekti. Zira Galatasaray mezunu olarak çok iyi Fransızca biliyordu. Bazı arkadaşlarına göre Galatasaray’da ona o tarihi dönemin en ünlü bir sinema artisti ismi takılmıştı. Zira yine ifadelerine göre bir tiyatro sanatkârı olmak amacını belirtiyordu. Lakin Baro Reisi ve velisi olan dayısının telkinlerine dayanamayarak Hukuk Fakültesine girmiş, fakat hayatının son anına kadar mesleğinde bile bu istidadının izlerini belirtmiştir.

 

Kişisel özellikler

                Anayasa üstadını iki üç sütun içinde bütün kişisel ve bilimsel özellikleriyle canlandırmak olanaksızdır ve onu değerli eserleri, daima ilgililere tanıtacaktır. Ben iki yıl önce Bülent Esen’le televizyonda yaptığımız canlı psikososyal, medikososyal ve kültürel canlı sohbetlerde onun bazı kişisel özelliklerini daha iyi kavrama olanağını buldum. Bir kez son derece zeki, sohbetlerde otoriteli, kendi mesleği dışında kalan birçok kültürel sorunlarda çok bilgili olarak bana durmadan sorular soruyor ve bir mahkeme başkanı gibi beni sıkıştırıyordu. Nitekim her konuda kendi görüşlerini bana da benimsetmek çabasını gösteriyordu. Hiç unutmayacağım o akşam konumuz “yıldırım aşk” idi. Ben Kızılay otobüs durak yerinde kırmızı bereli genç bir kıza bir Romeo gibi tutuşan bir üniversiteli gencin hikâyesini anlatıyor ve bunu psikalanalitik bir anlamla çocukluğunda ara sıra evlerine gelen kırmızı çoraplı güzel bir kadına olan ve silinmeyen hatırasına bağlıyordum. Yıldırım aşkın beyindeki belirli merkezler, sevgilinin çeşitli davranışları ile olan nörapsikolojik mekanizmalarını ve etkilerini anlatırken, Bülent “Canım hoca, uzatmayalım nihayet bu kuyruk sokumuna iner…” diye sözümü kesmişti. Bir bakıma bunun da bir manası vardı, zira cinsel kamçılanmanın omuriliğin son kısmı ile az çok bir ilişkisi mevcuttur. Buna benzer espirili hatıralar çoktur.

 

Barışçı bir düşünce

                Bülent Esen politik ve sosyal inancı itibariyle son derece barışçı bir düşünürdü. Bundan ötürü meslek hayatına atıldığı günden beri son derece aktif ve konuşkan bir Anayasa hocası olarak tarafsız bir görüşle bütün ünlü politikacılarla arkadaşlık yapmış ve dolayısıyla bazı yakınları tarafından zaman zaman kınanmıştır. Fakat kişiliğinin en güçlü özelliği demokratik sistemlere ve Atatürk ilkelerine olan inancıydı. Derslerinde de tarihi dönemin gereklerine göre çok açık bir eda ile esprili konuştuğu için zaman zaman çok alkışlandığı kadar, söyledikleri bazı öğrenciler tarafından onaylanmazdı. Fakat hoca, çok kez esprili olmak için bilerek böyle konuştuğu için hiç kimseye kızmazdı. Bülent hoca kadınları çok sayan, onlarla oturup sohbet etmesini seven bir insan olarak tam manasıyla feminist idi. Bunu da bir çeşit donjuanlık sayan ve hatta bunun için takılanlar olurdu. Ancak Bülent bütün bunlara, “Kıskandınız… Benim gibi güçlü erkek olmadığınız için böyle söylüyorsunuz” cevabını veriyordu. Ben bile zaman zaman (sen bir çeşit sevgi sergilemesi yapıyorsun) diye takıldığım zaman bütün arkadaşları kahkahalarla gülüyorlardı. Oysa Bülent hoca ailesine ve çocuklarına son derece bağlı, çok az içki içen, gece eğlenceleri olmayan, bütün zevkini mesleğinde ve sosyal hareketlerde doyuran çok yönlü bir hoca idi.

Onu dış dünyadan ayıran beyin komasına girdiği ilk günlerde Termal Oteli’nde bir romatizma tedavisi görüyordum. Orada bulunan öğretmen, avukat, doktor, iş adamı, artist, ev kadını olarak birçok vatandaşlar bana bir sinir-ruh hekimi ve aynı zamanda Bülent’in eski bir arkadaşı olmam itibariyle, büyük bir ilgiyle sağlık durumumu soruyorlardı. Demek ki, Bülent hoca memleket ölçüsünde müsbet isim yapmış olan bir anayasa hocası, fakat her şeyden önce halk katlarına kadar inen ve onlarla hemhal olan, hayatı seven ve sevdirmeye çalışan popüler bir vatandaş idi. Bu tabiatıyla bir insanın hayatta aradığı en gerçek mutluluktur ve Bülent Nuri Esen sırası geldikçe arkadaşları, öğrencileri ona hayran olan vatandaşları tarafından kitapları ve canlı konuşmalarıyla olduğu kadar, kendine özgü esprileri ve kişiliğiyle aranacaktır. Ne yazık ki, bu derece canlı, hayata bağlı ve amaçlı olan bu ele avuca sığmaz insanı felek altmış dört yaşında aramızdan almıştır. Fakat aynı felek Atatürk’ü de Bülent Nuri Esen’den daha genç yaşta aldıktan sonra gerçek hayat felsefesine ve kadere inanmaktan başka bir çaremiz yoktur. Ailesi ve çocukları şefkatli bir aile resini, Ankara Hukuk Fakültesi değerli bir hocasını, hukuk dünyası ünlü bir meslekdaşını, memleket seçkin bir vatandaşını kaybetmiştir. Hepimize “başımız sağ olsun” derken, hayatının son iki üç dakikasında Goethe’nin söylediği sözle yazımı bitiriyorum:

                “Ağlayın dostlar! … Komedya bitmiştir.”


[1] Cumhuriyet gazetesi, 01.01.1976

[2] 1902 yılında Girit’te doğdu. 1920 yılında Askeri Tıbbiye okuluna girerek 1925 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. Mezuniyetinin ardından İstanbul Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde sinir ve Ruh Hastalıkları asistanı olarak çalıştı ve Genelkurmay Başkanlığı Askeri Hizmetleri’ni yürüttü.  1932 yılından sonra yurdun farklı illerinde nöro-psikiyatri uzmanı olarak görev yaptı. 1936–1938 yılları arasında Paris Tıp Fakültesi Charcot Nöroloji Kliniği’nde Prof. Dr. Guillain’in yanında ve St. Etienne’de Prof. Dr. H. Claude’un psikiyatri kliniklerinde çalıştı. 1943 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sinir ve Ruh Hastalıkları Kliniği profesör muavinliğine; 1945 yılında ise Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sinir ve Ruh Hastalıkları Kliniği profesörlüğü’ne getirildi. 1946 yılında Gülhane ile birlikte çalışmakta olan Ankara Tıp Fakültesi Ruh Hastalıkları Kliniği direktörlüğünü de üstlenerek 5 yıl boyunca bu iki görevi bir arada yürüttü.  Gülhane ile Ankara Tıp Fakültesi birbirinden bağımsız çalışmaya başladığında Adasal’ın tercihi fakülte oldu ve emekliliğine kadar fakültede görevine devam etti.  1972 yılında emekli oldu. 1982 yılında İzmir’de öldü. Bazı eserleri: Psikozlar ve Nevrozlar, Modern Klinik Psikiyatri, Ruh Hastalıkları, Cinsiyet, Aşk ve Evlilik, Yeryüzü Tanrıları, Liderler, Komutanlar, Kahramanlar Psikolojisi.

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications