HOCA BEY

Dr.Yalçın ERGİR, www.ergir.com/hocabey

 

(…)

TIP FAKÜLTESİ’NDE KIYAMET KOPUYOR

Devlet Planlama Teşkilatı; 1963 yılı başında Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne bir yazı yazarak 1963 Uygulama Planı’nda yer alan, Ankara Üniversitesi bünyesinde kurulacak Hacettepe Tıp Fakültesi’nin hazırlık çalışmaları hakkında bilgi istemişti.

Tıp Fakültesi bu durumdan haberdar olunca kıyamet koptu. Başbakan İsmet İnönü’nün özel doktoru olan Prof. Zafer Paykoç aracılığıyla başbakandan randevu istenmişti. Kalabalık bir profesörler grubu Meclis’te Başbakan İnönü tarafından kabul edilmişti; İnönü toplantıya Maliye Bakanı Ferid Melen ve Milli Eğitim Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu’nu da çağırmıştı.

Profesörler, İnönü’ye “henüz Tıp Fakültesi kuruluş dönemindeyken, bunun ikiye bölünmesinin yanlış olacağını” anlatmışlardı.

Başbakan İnönü, Milli Eğitim ve Maliye bakanlarına, 1963 bütçesinde böyle bir destek hükmü olup olmadığını sorunca da, bakanlar kesinlikle olmadığını bildirmişlerdi.

Aslında Hoca Bey de başından beri böyle bir desteğe ihtiyaç olmadığını bildirmişti.

                - Gidin, gidin; yapamaz... deyince, profesörler rahat bir nefes alarak başbakanın yanından ayrılacaktı.

Ardından İnönü; Ankara Üniversitesi Rektörü Suut Kemal Yetkin’i arayarak durumdan haberi olup olmadığını sormuştu.

Rektör de bilgi vermek için Meclis’te İnönü’yü ziyaret ediyor ve yanında Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1963’te böyle “ikinci bir fakülte açılmasıyla ilgili hükmün” yazısını getiriyordu. Bu sefer İnönü yazıyı rektör Yetkin’den alıp, ertesi gün Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’na gidiyor, orada Evner Ergun’dan fakültelerin kontenjanlarını arttıramadıklarını; halbuki Doğramacı’nın kurduğu enstitüde, hiçbir mali destek ve kadro ihtiyacı olmadan ikinci bir fakülte kurulabileceğini, bunun 1963 Uygulama Planı’nda da yer aldığını dinliyordu.

Başbakan, Ergun’a bir gün önce profesörlerin gelip, fakültenin ikiye bölünmesini istemediklerini söyleyince; Ergun da, “projede mevcut fakülteye dokunulmadığını, yani fakültenin ikiye bölünmeyip; ülkenin acil ihtiyacına göre rektörlüğe bağlı bir fakülte daha kurulmasının” öngörüldüğünü söylüyordu.

İnönü:

- Peki bu projeyi bir yıl ertelesek? diye sorunca Ergun:

- Bunun için yeni bir kanun gerekli; çünkü 1963 Uygulama Planı’nda mevcut bir hükmü, ayrı bir kanunla ertelemek mümkündür; bu durumda 5 yıl dokunulmayacak olan planın daha ilk yıldan delinmesi sonucunda, muhalefetin yeni yeni önerileriyle 5 yıllık uygulama planının daha çok delinebileceği ihtimali karşısında bu uygun olmaz...   yanıtını veriyordu.

Bunun üzerine İnönü Başbakanlık’a gidip doktoru Prof. Zafer Paykoç’u çağırıyor ve kendisine:

- Biraz rahatsızım, beni muayene et.   diyordu. Muayene sonucunda Dr. Paykoç, Paşa’ya:

- Sayın Paşam yoruluyorsunuz çalışmalarınızı biraz yavaşlatın.  diye tavsiyede bulunuyor.

                Paşa da Dr. Paykoç’a soruyordu:

- Doktor; bu fakülte kurulursa sana bir zararı var mı?

- Sayın Paşam, ne zararı olacak; bana bir zararı olmaz.

- Gidin arkadaşlarınıza deyin ki, bu fakülte kuruluyor, kuruluyor.

- Ama paşam dün söz verdiniz olmaz diye?

- Ben verdim ama söyleyin değiştirdi fikrini diye, kuruluyor...

                Doğramacı’ya bu diyalogu daha sonra Başbakan’ın özel kalem müdürü anlatacaktı.

 

 MİLLİ EĞİTİM BAKANI İSTİFA EDİYOR

                Ardından yeni tıp fakültesinin kurulması üniversite senatosuna öneriliyor, ancak Milli Eğitim Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu kararı onaylamıyor:

                - Daha önceden beri buna karşıyım; ben buna evet diyemem...   deyince, konu CHP Grup Meclisi’nde görüşülüyordu.

                Grup toplantısında, bu kararın onaylanması gerektiği konusunda israr edilince, Şevket Raşit Hatipoğlu o gün Milli Eğitim Bakanlığı’ndan istifa ediyor ve ertesi gün, yani 12 Haziran 1963’te Bursa Milletvekili Dr. İbrahim Öktem, Milli Eğitim Bakanı oluyordu. Öktem ilk imzasını da: “Ankara Üniversitesi’ne bağlı Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi”nin kuruluşuna atıyordu.

O sıralarda Ankara Üniversitesi rektörlüğü için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gidilip “en çok iki ay içinde ikinci fakülte “Hacettepe Tıp Fakültesi”ni kapatır, iki ay içinde enstitü olarak size bağlarım” vaadiyle puan toplanmaya çalışılıyordu. “Bunun nasıl yapılacağı?” sorusuna karşı da “konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürüp, oradan karar alınacağı” bildiriliyordu.

                Haber Hacettepe’ye geliyor; konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürüleceği, bir üniversitede aynı tipte iki ayrı fakülte olamayacağından Anayasa Mahkemesi’nce Hacettepe Tıp Fakültesi’nin kapatılması kararının çıkabileceği duyuluyordu. Doğramacı:

- Aman koş yangın var – böyle bir durum var...  diye Anayasa Profesörü dostu Bülent Nuri Esen’e haber gönderiyordu.

                Bülent Nuri Esen de:

- Mahkeme sonucunda ne karar çıkacak belli olmaz; sen de rektör adayı olsana...   diyordu.

 

UNUTULMAZ BİR REKTÖRLÜK SEÇİMİ

Durup dururken son anda Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne aday olmuştu; seçim Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi – Farabi Salonu’nunda yapılacaktı. Rektör adayları Ankara Üniversitesi’nin sevilen hocaları Prof. Dr. Bedri Gürsoy, Prof. Dr. Cahit Talas ve Prof. Dr. Fehmi Yavuz’du.

                Hoca Bey seçimlere iki doçenti: Burhan Say ve Abdullah Kenanoğlu’nu çağırmıştı.

                Onlara seçimin saat 10:00’da olacağını, yarım saat öncesinden gidip, gelenlere

“İhsan Doğramacı adaylığı kabul etti...” demelerini söylemişti.

                Derken seçim başlıyor, önce:

- Kimi aday gösteriyorsanız isimlerini kağıda yazın - biz de tahtaya yazalım...   deniyordu.

                Dört adayın ismi yazıldıktan sonra:

- Bu adaylardan birisini, üç yüz elli seçmen profesörün yarısından çok kişi aday göstermişse seçilmiş sayılsın... deniyor, bu öneri kabul ediliyor ve İhsan Doğramacı daha iki yüz elli kişi oyunu kullanmışken iki yüz kişi tarafından aday gösteriliyordu.

                Bir gün öncesine kadar akıllara gelmeyecek gerçekleşiyor, “2. Tıp Fakültesi açılmasın” denilirken, Doğramacı, 1. Tıp Fakültesi’nin bağlı olduğu Ankara Üniversitesi’nin rektörü oluyordu. Bunda Hacettepe’de gerçekleşmekte olan imrendirici gelişmelere tanıklığın ve güvenin etkisi de büyüktü.

                Bu durumda heyecanla Bülent Nuri Esen’in yanına gidiyor:

- Şimdi ne yapacağım?  diye soruyordu. Bülent Nuri de kendisine gülerek:

- Nutuk atacaksın...   diyordu.

                Hoca Bey de yapacaklarını yazıp kürsüye çıkıyor - alkışlar arasında rektör seçilişi kutlanıyordu.

 (…)

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications