OLAYLAR ve
GÖRÜŞLER
ÖZERK
ÜNİVERSİTE
Prof. Bülent Nuri ESEN
1961 anayasasından bu yana, yani Türkiye Atatürkçü
çizgiden ayrılmayacağını, ideal hukuk devletini
gerçekleştirmek azminde olduğunu cihana ilan ettiğinden
beri ilk defa bir üniversite kuruldu.
Türk anayasa sisteminde üniversiteyi sade devlet
kurabilir ve bu işi bir kanun çıkararak yapar. 1961-1967
devresinde üniversite kurulmasına dair çıkan yegâne
kanun “Hacettepe Üniversitesi kurulması hakkında kanun”
başlığını taşıyan vesika oldu.
Anayasa hayatımızı ilgileyen pek çok konu ele alınmak
gerekirken, makale yazmaya değer bin bir mesele ortada
iken yeni üniversite kurulması işini ele alışımızın
nedeni var.
Birincisi, üniversite, anayasal bir müessesedir. Türk
devlet sistemi içinde devletin temel ilkelerinin teminat
mekanizmalarından biridir.
İkincisi, üniversite kurmak herhangi bir tesis açmaktan
çok daha önemlidir. Zira, bir yeni tesis -maddi değeri
ne kadar yüksek olursa olsun- kafa yetiştirmez. Bir
üniversite ise, rasyonel bilim metodlarına göre insan
yaratılan yerdir.
Üçüncüsü, “Hacettepe Üniversitesi” kanununun Anayasaya
aykırı hükümler taşıdığı iddiası ortaya sürülmüştür.
Üzerimizdeki Anayasa hukuku uzmanlığı sıfatımız
gereğince bu iddianın doğruluk derecesini denetlemek
görevimizdir.
Dördüncüsü, yeni üniversiteye karşı tutum zaten var olan
üniversitelerden gelmektedir. Yeni üniversiteye yapılan
hücumlar üniversitelerden geldikçe üniversite düşüncesi
sarsılır ve üniversitenin anayasal fonksiyonu zedelenir.
Bunlar zararlı sonuçlardır. Meseleye yakından bakmak ve
Anayasa prensiplerini, ne olursa olsun, korumak şarttır.
Korunacak
anayasa prensibi
Önemli bir Anayasa prensibinin korunması bahis
konusudur: Üniversitenin idari ve bilimsel özerkliğe
sahip olması zarureti sağlanmalıdır. Anayasa diyor ki:
“Üniversiteler, bilimsel ve idari özerkliğe sahip kamu
tüzel kişileridir.” Kamu tüzel kişiliğini bir yana
bırakalım. İncelediğimiz sorun o değil. Bilimsel ve
idari özerkliğe bakalım. Bunun ne olduğuna dair yine
Anayasada esaslar konmuş. Anayasa: “Üniversiteler,
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden
kurulu organları eli ile yönetilir ve denetlenir…”
diyor. Bu organlar olsun, genel olarak üniversite
profesörleri, doçentleri, asistanları ve diğer öğretim
yardımcısı elemanları olsun “üniversite dışındaki
makamlarca, her ne suretle olursa olsun, görevlerinden
uzaklaştırılamazlar.”
Şimdi, eğer üniversite kuran bir kanun yukarıya
aktardığımız Anayasa hükümlerine uymayan hükümler
taşıyacak olursa, Anayasaya aykırılık meydana gelir.
Anayasanın çıktığı zamanda üniversiteleri düzenleyen bir
kanun vardı. Yine de var: 4936 sayılı Üniversiteler
Kanunu. 1946 tarihlidir. Rahmetli Hasan Ali Yücel’in
himmeti ile ve İnönü’nün liberal anlayışı sayesinde yarı
özerk bir kuruluş getirmiştir. Kanunun bugüne kadar
gördüğü değişiklikler Anayasanın kurduğu statüyü
karşılayabilecek kıvamda değildir.
Anayasa yapılırken de durum aynı olduğu için Kurucu
Meclis iradesi üniversite kurulmasını yine kanuna
bırakmıştır. Üniversiteler kanunu var iken buna yeniden
lüzum görülmüş olmasının elbet hikmeti olmak gerek.
Maksat şudur: Üniversiteler kanununun kemali ile
sağlayamadığı (özerklik) yeni bir üniversite için
çıkarılacak kanunla sağlansın. Ayrıca, kurulacak yeni
bir üniversite dinamik gelişmelere göre kişileştirilsin
ve yeni metodların, ihtiyaçların, iş görme
potansiyelinin zaruretleri karşılansın.
Birkaç gün önce bilgin arkadaşım Profesör Sarıca bu
sahifede bir seri yazı yazdı. 4936 sayılı Üniversiteler
Kanununun Anayasada yer alan anlayış karşısındaki
aksaklıklarını belirtti. Yine az zaman önce Profesör
Okyar bir makalesinde çok ilgi çekici yönlere dokundu. O
görüşlere katılırız. O görüşlerin verdiği ilham ile de
deriz ki: Üzerinde tartışılmakta olan “Hacettepe
Üniversitesi” kanunu, Anayasaya aykırı olmak şöyle
dursun, Türkiyede ilk olarak (Özerk Üniversite) kurmuş
olan kanundur.
Rektörlerin
şikâyeti
Görebildiğimiz kadarına göre,
Çok Sayın üniversite rektörleri, kurulan yeni
üniversitenin 4936 sayılı Üniversiteler Kanununa
uymayışından şikâyetçidirler. Bizce, bu, üzerinde
durulacak bir konu değildir. Asıl dava, yeni kanunun
üniversite özerkliğine uygun olup olmadığıdır. Yani,
Anayasaya aykırı hüküm taşıyıp taşımadığıdır.
4936 sayılı Üniversiteler Kanunu yürürlüğe girdikten
hemen bir iki yıl sonra bazı maddelerinde değişiklik
yapılmak istenmişti. İstenen değişiklikler zaten güdük
olan özerkliği azaltıcı nitelikte idi. Milli Eğitim
Bakanlığını rahmetli Sirer’in işgal ettiği o zamanda
değişikliği arzulayan hükümetti. Lakin, görünüşte bazı
üniversite mensupları harekete önayak olmakta idiler.
Ankara Üniversitesi Senatosunda senatör arkadaşlarımla
buna karşı koyduk. İş çatallaştı. Sonunda konu Devlet
Başkanının da lütfen gelip katıldığı bir Senato
toplantısında ele alındı. Tartışmalarımızı dinleyen
Sayın İnönü, üniversiteler gibi temel milli müesseseleri
düzenleyen esasların anayasalardaki esaslar gibi
olduğunu, yeter süre ile uygulanıp denenmedikçe
değiştirilmeleri yoluna gidilmesinde isabet
olmayacağını, şayet böyle bir değişiklik kanunu çıkarsa
o güne kadar hiç kullanılmamış bulunan (veto) yetkisini
kullanıp kanunu yayınlamayacağını söyledi ve mesele de
kapandı idi. Aslında ortaya çıkan gerçek şudur: Daha
iyiye, daha mükemmele doğru bir gelişmeyi karşılamadıkça
anayasal değerdeki kuruluşları düzenleyen kanun
hükümlerine dokunmamalıdır. Sayın rektörlerce takınılan
tavrı bu gerçeği koruma amacından başka bir maksada
yorumlamaya elbet hakkımız yoktur. Yalnız, vesile düşmüş
iken, bir noktaya dokunayım. Sayın Ege Üniversitesi
Rektörünün gazetelerde yakışıksız bir demecini okudum.
Sonradan yayınlanıp yayınlanmadığını bilemiyorum.
Hacettepe Üniversitesinin baş mimarının şahsına
saldırıyordu. Bu davranışta şüphesiz bir gerçek arama
objektifliği olamaz. Bunun dışında, rektörler üniversite
özerkliğinin zedelendiği şikâyetindedirler.
Ağırlık
noktası
Şikâyetin ağırlık noktası yeni kanunun 4 üncü maddesi
hükmüdür. Bu hüküm, rektörün beş yıl için seçileceğini
ve dönemi bitince birer yıldan üç kere daha
seçilebileceğini söyler. Kanunun öteki hükümlerine
diyecek yoktur. Zira, yeni kanun üniversiteler
kanunundan daha ileri bir özerklik getirmektedir.
Üniversiteler Kanunu fakülte ve okul açılmasını hükümet
tasvibine vermişken yeni kanun Senato kararına
bırakmıştır. Üniversiteler Kanunu birçok önemli
memurluklara tayin yapmak yetkisini hükümete bıraktığı
halde yeni kanun bu işi üniversitenin kendi organlarına
vermiştir. Bundan başka, yeni kanunda üniversite mali
özerkliği yolunda atılmış ilk adımlara da rastlıyoruz.
Görülüyor ki, dava üniversite özerkliği davası değildir.
Çünkü, yeni kanun üniversiteler kanununun koyduğu
özerklikten daha ileri bir özerklik getirmektedir.
Dava, rektörlük süresinden çıkıyor. 30 Haziranda
Üniversitelerarası Kurul toplandığı zaman İstanbul
Üniversitesinin fazıl rektörü arkadaşımın teklifi ile
Hacettepe Üniversitesi kuruluşu işinin gündeme alınıp
görüşülmesi tensip kılınmıştı. Altı saat görüşüldü.
Sonunda yüksek kurul: Hacettepe Üniversitesi adı ile bir
üniversite kurulmasının yerinde olacağına, bu
üniversitenin kuruluşta bazı özel hükümlere ihtiyacı
olabileceğine, ancak üniversiteler kanunundaki
hükümlerden ayrılacak olan bu gibi hükümlerin beş yılı
aşkın süre ile geçerli olmasının doğru olmayacağına
karar verdi. Ayrıca, son kısmın gerçekleştirilmesi ile
de üç kişilik bir komiteyi görevlendirdi. Komite, aldığı
direktif dairesinde temaslarını ve teşebbüslerini yaptı.
Fakat, yasama organının iradesi, çıkan kanundaki gibi
belirdi. Üniversiteler kanunu hükümlerinden ayrı
hükümlerin beş yıl geçerli olması yerine süresiz geçerli
olacağı şeklinde bir durum ortaya çıktı. Rektörler bunu
istemiyorlar. Bu durum anayasaya aykırıdır, diyorlar.
Sonuç
Kendi kendimizle çelişme halinde olmamalıyız. Kanun
hükümleri beş yıl süre ile geçerli olmak kaydı ile
Anayasaya aykırı bulunmamıştı. Bu müddet kaydı
konulmayınca aykırılık mı doğdu? Anayasaya aykırılık ya
vardır, ya yoktur. Bir hüküm şu kadar zaman yürürlükte
kalacaksa aykırılık doğmaz, demeye imkan yok. Kaldı ki,
Üniversiteler kanununda son yapılan ve Hacettepe
Üniversitesi Kanunundan sonra çıkan bir kanunla
rektörlerin tekrar seçilmeleri caiz görülmüş bulunuyor.
Bizce mesele, yeni kanunun getirdiği üniversite anlayışı
ile mevcut üniversitelerimizin normal sayılmak gereken
alışkanlıklara bağlılık tutumu arasındaki gerginlikten
çıkıyor. Eski, yerleşik, köklü üniversiteler muhafazakâr
olurlar. Yeniye karşı tepkileri olur. Kamuoyu önündeki
düello bunun görüntüsüdür. Yoksa, aslında Hacettepe
Üniversitesini kuran kanun Türkiyede ilk olarak Anayasa
hükümlerine uygun özerk üniversite meydana getiren
kanundur.
Üniversitelerimizin konuyu uzun boylu
çekiştirmeyeceklerini ümit ederiz. Hukuk devletinin
anayasa düzeninde, hele bir üniversitede, rektör
diktatoryası kurulması havsala dışı bir şeydir. Bizzat o
üniversitenin öğretim üyeleri müstebit rektörü alaşağı
ederler. Onlar bir şey yapmazlarsa basın ve kamuoyu
rektörü yıpratır. O da olmazsa, Parlamento ödenek
vermeyiverir. Nihayet, hiçbir şey yapılamazsa, Anayasa
hukuku hocalarından biri ve bu arada bu satırların
yazarı işi Anayasaya aykırılık sebebi ile Yüksek Mahkeme
huzuruna götürmenin çaresini bilirler ve bulurlar. Ama,
çok rica ederim, Türk üniversitelerini birbirine
düşürmeyelim. Anayasa hayatımız zarar görüyor.
|