OLAYLAR ve
GÖRÜŞLER
Kâbustan
selamete çıkılacak yol
Prof.Dr.
Bülent Nuri ESEN
Onbeş güne yakın zamandır yurt dışında idim. Böyle kısa
bir aralıkta bir memleket ne ölçüde yıpranabilir ki? …
Bir de geldim, korkunç tabiat afetlerinin
yapabileceğinden çok daha büyük yıkımlar olmuş.
Elalem Çekoslovakya ile, Vietnam’la, Biyafra ile,
Rodezya ile uğraşıyor. Bütün çabalar İnsan Haklarını
tanıtmaya, saldırmaya yönelmiş. Onlar uğraşa dursunlar…
Yokluğumda birikmiş basını karıştırıyorum. Bir yerde
komünistleri yıldırma namazı kılınmış. Beş-altı
yaşlarında Kur’an Kursu öğrencilerine özel üniforma
giydirilmiş. Ve…
Olaylar
Vaizin biri, “Hilafet’in gelmesi şarttır” demiş. Laik
Hukuk Devletini, yani meşru devlet ana düzenini savunan
devrimci, ilerici, adı yurt dışına taşmış bir aziz
Anayasa Profesörüne (Satılmış!, Uşak!) ulumaları ile
saldırılmış. Hükümet Başkanı tekbirler arasında yeni bir
İmam Hatip Okulu’nun temelini atmış. Biri, Şeyh Sait’in
yolunda kavgaya devamdan söz etmiş.
Bu, 1968 yılının Eylül ayı sonunda Türkiye
Cumhuriyeti’dir. O Türkiye ki, devlet olarak varlığı,
hayatı ve yaşamada devamı (Laik) olmasına ve öyle
kalmasına bağlıdır.
Sorumlu kamu otoriteleri bu hal karşısında ne yapmışlar
dersiniz? …
Bir Devlet Bakanı laikliğin vaizler tarafından
çiğnendiğini, bu adamlar üzerindeki kontrolün yetersiz
olduğunu söylemek cesaretini göstermiş. Bu güzel! … Hiç
olmazsa resmi bir gözlem, bir tespit.
Hükümet Başkanı: “Politika ile Din birbirine yabancıdır;
politika vicdan hürriyetine karışamaz. Türkiye’de laik
devletin sınırları belirsizdir. Ama, ibadet hürriyetinin
limiti Anayasa’da çizilmiştir. Anayasa din öğretiminin
geliştirilmesini emreder. Türk vatandaşı dinini
öğrenecektir. Din adamı otorite kuracaktır”, demiş.
Diyanet İşleri Başkanı da konuşmuş: “Vaizler irşat
görevindedirler; bu görev itikat, ibadet ve ahlak
konularında vaaz yolu ile aydınlatma demektir. Ehil
görülen kimselere bu yetkiyi veriyoruz. Görevini kötüye
kullanan olursa kanuna göre gereği yapılıyor”, diye
beyanda bulunmuş.
Acı bir
teşhis
Size hemen haber vereyim: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
laik olmak zorunda olduğu halde laik kişi değildir.
Laikliğin ne olduğunu bilmemektedir. Bu Anayasal temel
prensibi anlamamıştır. Anlamadığı halde anladığını
sanmaktadır.
Türkiye’de fert, laik olmak zorunda değildir. Devlet
laik olacaktır. Devleti temsil eden Devlet Başkanı,
Vali, Elçi; Devleti yöneten Yürütme Organı mensupları ve
bütün kamu hizmetlileri laik olmak zorundadırlar.
Anayasa’nın 119 uncu maddesinin anlamı budur. Türkiye’de
Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun bütün memurları,
Hazineden para alan tekmil elemanları laik olmaya
mecburdur.
Türkiye’de (Laik devletin sınırları) diye bir problem
yoktur ve olamaz. Çünkü, Türkiye Devleti laik olmadıkça
Türkiye Devleti diye bir şey olmayacaktır. Türkiye’de
sınırları çizilmek gereken laiklik değil, dindir. Dinin
sınırları laik devlete hiçbir suretle gölge düşürmeyecek
biçimde ve ölçüde çizilmek gerekir. Ve bunu hükümet
yapmak ödevindedir.
Bir adam çıkacak, “Hilafet gerektir!” diyecek. Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı da laikliğe sınır çizilmesi
gerektiğini söyleyecek. Bu sınırı da çizmeğe kalkışacak.
Anayasa’nın devlete din öğretimini emrettiğini beyan
etmekle: “Bana göre, laik devlet, din öğretimi yapan
devlettir” diyecek. Papalık da, Suudi Arabistan da,
İspanya da birer laik devlet olacaklar. Bu anlayış
içinde laik devlette bir de laik olmayan ve bir din
inancına üstünlük veren ikinci bir hukuk dışı devlet
ortaya çıkmış olur.
Cumhuriyet Hükümetinin başı “Türk vatandaşı dinini
öğrenecektir” demekle herkesin bir din inancına sahip
olması gerektiğini ifade etmiş. Ayrıca, din adamının
otoriteye sahip kılınmasını istemiş.
Bütün bunları Başbakan söylüyor. Laik Türkiye Devletinin
Başbakanı! … Hükümet Başkanı laik okulda din öğretiyor.
Vatandaşı din sahibi olmaya zorluyor. İnanç hürriyetini
baskı altında tutuyor. Bunları da din adamına tanıyacağı
otorite ile sağlamak istiyor.
Düşündüm. Acaba bir kâbusta mıyım, diye düşündüm. Hayır,
değil! … 1968 Türkiyesindeyim. Türkiye hükümetinin
başındaki zat devletin Anayasa düzeninin istediği vasıta
değildir. Devletin dayandığı temel prensibi, laikliği
bilmemektedir. Ve, bu bilmeme yüzünden Türkiye karanlık
bir akıbetin kucağına düşmek tehlikesindedir.
İyice belleyelim: Din, Devletin kontrolü altında
olacaktır. Devlet bu kontrolü kurmak zorundadır.
Kurmayacak olursa, din, devleti yıkar. İbadet
hürriyetinin sınırı çizilmiştir, diyen kimsenin bunu
bilmesi gerekir. Laik devlet din öğretimi yapamaz.
İhtilalin affedilmez günahı bunu anlayamamak olmuştur.
Gerçi, Anayasa’yı yapanlar işi fark etmişlerdir. Fakat,
açıkça anlatamamışlardır. Başbakan Anayasa’nın 19.
maddesini okuyor. “Din, eğitim ve öğrenimi ancak
kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni
temsilcilerinin isteğine bağlıdır” diye bir hüküm
görüyor. Bundan devlet için din öğretimi yapmak görevini
çıkarıyor. Demek ki, her Başbakan kdendine göre bir
Anayasa yorumu tutturacak. Biz de istikrarlı bir Anayasa
düzeni yaşayacağız? …
Başbakana
hitap
Pek aziz Başbakan! … Kişi hakları alanında devletin
görevi hürriyetin hukuk rejimini sürdürmekten ibarettir.
Devlet, hürriyetlerden faydalanılmasına engel
çıkarılmamasını sağlamakla görevlidir. Kişi hakları
yönünden kendisine yükletilmiş iki olumlu ödev vardır.
Biri, basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak
tedbirleri almak; öteki de, haksız yere tutuklanan
kimsenin zararını önlemek.
Anayasa’nın din öğretimi konusundaki hükmü kişinin din
inancında zorlanamayacağı esasının bir sonucudur.
Halbuki, sizin anlayışınıza göre, devlet, din öğretimi
yapmakla kişiyi din inancı sahibi kılmaya zorlayıcı
vasıta olmaktadır. Ama, diyeceksiniz ki: Öyle ise,
öğrenimin isteğe bağlı olduğunun Anayasa’da söylenmesine
ne hacet vardı? … Var idi! … Zira, bu hüküm devlet resmi
okulları için değil; din öğretimi yapacak özel okullar
için geçerlidir. Laik devlet resmi okulunda din öğretimi
yapamayacağına göre, başka bir manalandırma imkânsızdır.
Din öğretimi yapacak olan özel bir okul kişinin isteğini
almadıkça onu böyle bir eğitime sokamaz. Bu da
normaldir. Özel okul laik öğretim yapmaya mecbur
değildir. Sadece devletin dayandığı laiklik prensibine
aykırı hareket etmemek zorundadır. Dini siyasete alet
edecek bir siyasi partinin kapatılacağı bir ülkede
devlet okulunun din, hem de belli bir din öğretimi
yapabileceğini düşünmek Kartezyen mantığa ve akla
aykırıdır. Dini siyasate karıştırmayacaksınız; ama,
öğretime karıştıracaksınız. Hiç böyle şey olur mu? …
Lakin, siz yapıyorsunuz, oluyor. Sizden öncekiler
yaptılar, oldu. Fakat, yine haber vereyim: Bu böyle
sürerse devlet yıkılacaktır. Halbuki, siz bir sorumluluk
altındasınız. Devleti yaşatmak, laik devlet olarak
yaşatmak ödevindesiniz. Bugün Türkiye’yi ibadet
yerlerinin harimine sığınmış örümcekli kafalar idare
ediyor. Hiçbir sorumluluğu bulunmayan, vaiz adı
altındaki birtakım mecnunlar yönetiyor. Halkı zehirleyen
bunlardır. İçlerinde bir iki vicdan sahibi olanı, insana
saygının ne olduğunu idrak edebileni varsa da, hemen
hemen hepsi dediğim gibidir. Bunlar sadece safsata ve
taassup aşılarlar. Düşmanlık telkin ederler. Ayrıcalık
öğretirler. Devletin Kamu kuvvetine hükmeden onlar.
Hükümet olarak bu güruha karşı acizsiniz. Emriniz
altındaki silahlı kuvvet dahi bir işe yaramayacaktır.
Çünkü, mabedi kontrol edemiyorsunuz. Adam mabed içinde
devletin temelini dinamitlemekle meşgul. Laik devletin
ödevini yerine getiremiyorsunuz. Parti kongrelerinde
devletin laiklik ilkesine aykırı faaliyetlerde
bulunuluyor. İpin ucunu tutamazsınız, böyle giderse
halimiz fecidir. Hükümet olarak sorumsuz kuvvetlerin
tahakkümü altındasınız. Anayasa’nın teferruat
hükümlerini bilmemek herkes için, bir Başbakan için de
mümkündür. Lakin, Türkiye Devletinin laik oluşunun
gerçek anlamını bilmemek, devleti yürütmek ödevindekiler
için göz yumulabilecek şey değildir.
Bir iki
tavsiye
Mabedi kontrol altına alınız. Vaiz, devlet Anayasa
düzeninin dayandığı prensiplere dil uzatamaz.
Vaizlerinizi aydınlardan seçiniz. Bu görevi seve seve
karşılıksız yapacaklardır. Diyanet İşlerini düzeltiniz.
Devlet hayatının laikliğine karşı ağız açacak olan mabet
mensubunun din adamlığı sıfatını kaldırınız.
Tavsiye ederim: Bütün kur’an kurslarını devlet resmi
okulu haline sokunuz ve ilkokul programlarına
bağlayınız. Günahsız Türk çocuğunun körpecik kafatasını
anlamadığı bir dilden manasını bilmeksizin ezberlemek
zorunda bıraktığınız şeylerle ilgili; müspet, memleketin
yarınını hazırlayıcı bilgilerle donatmaya bakınız. Aksi
halde, yarını koruyacak insanlar değil, Devlet anıtını
yerle bir edecek yıkıcılar yetiştirmiş olursunuz.
Anadolu’da çilingir yok, camcı yok, lehimci yok,
tenekeci yok. Ama, kur’an ezberletilen zavallı
yavrucuklar dolu…
Tavsiye edelim: İmam Hatip Okulu açmayınız. Açık
olanlara bundan böyle yeni öğrenci almayınız. Sanat ve
teknik okulları kurmaya bakın. Ne islamla, ne de her
hangi bir dinle devlet olarak, hükümet olarak, Başbakan
sıfatı taşıdığınız müddetçe ilgilenmeyiniz.
Tavsiye ederim: İçinizden Milli Mücadele öncesinin
hasretini söküp atınız. Türkiye, 1919’dan sonra dünyaya
gelmiş yeni bir devlettir. Anadolu’dan birçok
uygarlıklar gelip geçti. Hitit var, Sümer var, Yunan
var, Roma var, Selçuk var, Osmanlı var. Şimdi de Türk
var. Türkiye her şeyi ile yeni olmak zorundadır. İnsanı
yeni olacaktır. Siz de bu anlamda yeni olmak
zorundasınız. Vatanı kurtaran, devleti kuran adam
kanunları, kıyafeti, yazıyı, dili, rakamları, ölçüleri,
okulları, aileleri, davranışları, düşünüşleri değiştirip
yenileştirmiş; daima ilerici, uygar bir devlet hayatı
düşünmüş; bunun ana şartını dini devlet hayatından
uzaklaştırmakta görmüştür.
O
ne yapmışsa, onu yapınız. Yapmazsanız o mubarek elleri
ile, o benzersiz dehası ile kurduğu devlet makinesi
aksar, bozulur. Devlet adamı kaldığınız sürece sakın
devlet işi görürken dinle uğraşmayın. Ağzınızdan din
sözü çıkmasın. Vicdan hürriyetini koruma sizin işiniz
değil. Mahkemelerin işi. Siz laik devleti uygarlığa
yakışır biçimde yürütmeye bakınız! … Değerinizi yakından
biliyorum. Sonra, gençsiniz, dinamiksiniz,
hürriyetçisiniz, mükemmel bir fizik kudretiniz var.
Omuzlarınızda Türkiye’yi kurmuş olanla izinde
yürüyenlerin özledikleri devleti tamamlamaya yetecek
kudret mevcut olduğunu kabul ettiriniz. (Halk) mış gibi
görünen sayı kalabalığının önemi olmaz. Bu yurdu uygar
bir insanlar topluluğunun ülkesi görmek emelini
taşıyanların Atatürkçü devrimcilikleri önemlidir. Bütün
gerçek fikir insanları sizi behemehâl tasvip ve takdir
etmeli. O fikir adamlarının desteği olmadıkça devlet
idare edilemez.
Ve
içimizdeki hasret
Sayı kalabalığı ne verirseniz onu alır. Önce
demokrasiyi, insanı, insana saygıyı, insanlar arasında
ayrım gözetilemeyeceğini onlara öğretmenin yolunu
arayınız. Din öğretimi ve din öğretimi yapan müesseseler
ayırıcıdır. Biz ise, her zamandan çok dayanışma içinde
olmak zorundayız. Lütfen bunu sağlayınız. Bizim,
Başbakan olmanız dolayisiyle size değil, ebedi
Türkiye’ye ihtiyacımız var. Elbet siz de aynı
fikirdesinizdir. İktidarda olun veya olmayın, unutmayın
ki, Türkiye yalnız laik olarak yaşayabilir ve bu laiklik
bilimin anladığı laikliktir. Türkiye, devlet olarak,
hiçbir dinin lalalığını yapamaz. Herkesin dini
kendisine! … Din hürriyetinin gerçekten mevcut olduğu
yerde devlet kendi okulunda, kamu hizmeti gördüğü yerde
din dersi veremez. Din adamı yetiştirici müesseselerle
uğraşamaz. Çocuklarının rasyonel ve pozitif olmayan
müesseselere gönderilmelerine göz yummaz. Eziyet ve
işkence yasaktır.
Size söyliyeyim: Ne baraj, ne yol, ne fabrika bir şey
ifade etmez. Bunlar bugün vardır, yarın yoktur. Bugün
yoktur, yarın yapılır. Fakat Türkiye’yi, onun
barajlarını, fabrikalarını, uygar davranışlı insanlarını
yapmış olan Atatürkçü zihniyet bir kere yıkılırsa bir
daha dünya tarihinde Türkiye diye bir şey olmaz. Biz
ise, öğrencimiz, öğretmenimiz, kentlimiz, köylümüz,
işçimiz, işverenimizle, çoluk çocuğumuz, ana babamızla,
devleti idare edenlerimiz ve idare edilenlerimizle Türk
kalmak istiyoruz. Bu isteğimizin gerçekleşmesi
çarelerini almanızı istemek hakkımızdır.
Sonuç
Türkiye’yi mutlaka ve muhakkak laik bir Devlet olarak
yaşatacağız. Zıddını düşünenler varsa bizden değildir.
Diyeceklerine kulak asmayınız. Sözüm ona hürriyet namına
cinayetler işlenmesine fırsat vermeyiziniz. Gerçek
hürriyet laik bir Hukuk Devleti olması zaruri bulunan
Türkiye Cumhuriyetinde yeşerebilir. Bunun dışında yalnız
anarşi, yalnız zulüm vardır.
Hükümet Başkanı olmanızdan ötürü sizden, çok, ama çok
vahim bir tarihi buhran eşiğinde engin feraset ve mutena
bir vatanperverlik bekliyoruz.
|