Dil bahisleri
Hukuk dilini Türkçeleştirme
Yazan:Bülent Nuri ESEN
Dil seferberliği alabildiğine ilerliyor. Hukuk âlemi
henüz hareketsizdir. Ufak tefek kımıldamaları saymamak
daha doğrudur. Gecikmenin sebeplerini daha önce
araştırmağa çalışmıştık. Ancak, gecikme, duraklama örnek
olamaz. Hep hukuka dair yazılar basan dergilerin en son
sayılarına şöyle bir göz atınız; göreceksiniz ki hukuk
dili Türkçeleşme yoluna girmiş değildir. Bu olay
karşısında ilk yapılacak şey belki üzülmektir. Lakin,
elimizi kolumuzu bağlayıp beklemek yakışık almaz. Çünkü,
düşünmek lazım; neyi ve kimi bekleyeceğiz? Edebiyatçılar
kendi işlerini mükemmel görüyorlar. Hatta, zaman zaman
hukukçulara güzel bir Türkçe terim de hediye ediyorlar.
(Hakaret) yerine kullanacağımız (alçama) daki güzelliği
sezmek için ne dilci ve ne de hukukçu olmağa lüzum
vardır. Halbuki, bir hukuk dergimizin en son sayısında
çıkan bir yazıdan bir şey anlayabilmek için sanki
Türkçeden gayri bir dil bilmek ister. Bu yazıdan
rastgele şu cümleyi alalım:
“Vücuhi mezbureden herhangi biriyle hukuk ve menfaii
mezkureye sahip…”
İşte bir tane daha…
“…
Meşrutünleyh murisin terekesini ret ve yalnız sigorta
bedelini kabz ve istifa etmiş olduğu takdirde
müteveffanın borcundan mutalip olmıyacağı gibi
alacakları dahi ol bedelden istifayı hak eylemeğe kadir
olmaz ve varisler de bedeli mezburun terekeye ithal
olunmasını iddia edemez…”
Bu
biçim yazılar bugüne göre ancak gerilik demek olabilir.
Hukuka dokunan bilim yazıları yazmak isteyenler arasında
görülen bu hale hukuku tatbik eden mahkemelerimiz
arasında da rastlanıyor. Bunun için, gazetlerde çıkan
mahkeme ilanlarına bakmak yeter. Bu ilanlar, çokluk
ilgili olanların anlamağa varamıyacakları şekilde
yazılmıştır.
*
Daha önce hukukçuların kanun terimlerine bağlı kalmak
zorunda olduklarını yazmıştık. Bu bağlı kalma
yenileşmeği ve Türkçeleşmeği imkânsız kılmamalıdır.
Zira, böyle olursa, zararımız faydamıza üstün olur.
İstediğimiz ise, o değildir.
Bir kere şunu bilelim: kanun koyan dilci değildir.
Türkçeleşme yolunda kendisinden ders beklemek yanlış
olur. Yasa koyan hukuk kuralı koyar. Topluluk hayatını
düzeneler. Bunu yaparken, elbette, herkesin anlıyacağı
dil ile konuşur. Yalnız, hukuk terimlerini kullanmak
zorundadır. Daha önce koyduğu hukuk kurallarındaki
terimlerden, zor duymadıkça, ayrılmak istemez. Her yeni
kural, aynı kavramı anlatmak için, başka başka terimler
kullanamaz.
Demek oluyor ki, asıl iş hukukla uğraşanlara düşüyor.
Bunlar da fakülteler, mahkemeler, avukatlar, noterler ve
kurumlardır. Her birinden ayrı ayrı beklediklerimiz var.
Hukukla uğraşanlar hukuk dilinin Türkçeleşmesi işinde
çeşitli durumlar takınmış bulunuyorlar. Bunları üçe
ayırabiliriz:
1.
Birinciler, değişmeyen ve belli terimler kullanan bir
eski yasa olması bakımından (Mecelle) nin terimlerini
kullanmak isteyenlerdir. Bunları, bu isteklerinden ötürü
geri düşünüşlü sanmamalıdır. Zira, terimlerin
Türkçeleşmesi işine yabancı kalmamaktadırlar. Onlara
göre, şimdilik, her hukukçu eski terimlerle yazmakta
devam etmeli; yalnız Alman hukukçularının yaptıkları
gibi, teklif edeceği yeni terimi not halinde sayfanın
altında göstermelidir. Bunlardan çoğunluğun
kullanacakları sonradan benimsenebilir.
2.
İkinci
bir takım hukukçulara göre, Türkçeleştirme işinde çok
sakınmak gerektir. Acele etmemeli. Beklemeli. Yavaş
yavaş her şey olur.
3.
Üçüncü
bir bölük ise şöyle düşünüyor: dili Türkçeleştirme bir
inkilap davasıdır. Türk inkılâbının bir görünüşüdür.
İnkılâpta çabukluk vardır. Hızlı koşmak zorundayız. Çok
sakınmak, ilerlememek demek olur. İleri gidecek isek
hemen işe başlamalıyız.
Biz, bu son
sıradaki düşünceleri güdüyoruz.
*
Hukuk dilini Türkçeleştireceğiz. Güzel! Fakat nasıl? Bu
konuya daha önce de dokunuldu. Burada da fikirler
birbirine uymadı. Kimi, yasayı herkes, her Türk
anlıyabilsin, dedi. Kimi, hukukun bir bilim oluşu onun
dilinin herkesçe anlaşılmasına engel olur, diye fikir
yürüttü. Kimisi de: “Gerçekliğe bakalım; yani hukuk
terimleri herkesin anlıyabileceği dilde anlatılabilir
mi, ona bakalım, dedi. Bu düşüncelerden birine veya
ötekine katıldığınıza göre varacağınız sonuç da
değişecektir.
Bizce, hukuk terimleri saf Türkçe kılıklara sokulabilir.
Fakat, gene onların kavramlarını herkes anlıyamaz. Asıl
mesele her Türk vatandaşında hakkının başkaları
tarafından yenemiyeceği hakkındaki duyguyu
kuvvetlendirmektir.
Değirmencinin Prusya kralına söylediğini bilirsiniz.
Büyük Fredrik sarayı dolayındaki bir değirmeni kendi
mülküne katmak istemiş. Değirmen sahibi razı olmamış.
Kral zorla satın alacağını söylemiş. Bunun üzerine
değirmenci: “Yağma yok! Berlin’de hâkimler var”, demiş.
Değirmenci bunu bilecek kadar hukuk dilinden anlıyormuş.
Gerçekten, bu kadarı bize de yetecektir.
*
Hukuk dilini anlattığımız ölçüde Türkçeleştirmek için
her şeyden önce yürüyeceğimiz yolu çizmek lazımdır. Öyle
ya, hangi metoda göre çalışmağa başlayacağız?
On
dokuzuncu yüzyılın büyük hukukçularından Savigny hukukla
dil arasında benzerlik gördü. Bundan da şu sonucu
çıkarıyordu: hak duygusu hukuku yaratmıştır.
Bu
ünlü hukukçunun düşünceleri çok baltalandı. Onun
söylediğinin tam tersine olarak hukukun hak duygusunu
meydana getirdiği isbat olundu. Fakat, bizim için önemli
olan yalnız hukuk ile dil arasında görülen yakınlıktır.
Bunlar kuruluşlarında benzemeseler bile amaçlarında
birbirlerine yaklaşmalıdırlar. Hukuk da, dil de Türkçe
olacaklardır. Türk hukuku Türkçe olmalıdır.
Bunu yapabilmek için, işe bölümleme ile başlamak
gerekir.
Bilim alanına ait terimler, tatbikat terimleri ve kanun
dilindeki sözler ayrılabilir.
Bunlardan kanun terimlerine dokunamayız.
Bilim alanına ait terimleri Türkçeleştirmek bilimle
uğraşanlarımızın işidir. Kaldı ki, genel olarak
aydınlarımız da yardımlarını esirgememektedirler.
“korunuşçu politika”, “korunca”, “gerekçe” gibi terimler
için hal böyle oldu.
Bilimle uğraşanların başında fakültelerimiz geliyor.
Bunlara hukuk öğretimi yapılan diğer yüksek okullarla
Türk Hukuk Kurumu gibi birlikleri de katmak gerektir.
Fakültelerimiz dil işinde çalışma şekillerini kendileri
bulacaklardır. Kürsüye çıkan her bilginimiz uygun
gördüğü Türkçe bir hukuk terimini kullanacak olursa,
belki birçok profesörler aynı kavramı başka başka
terimlerle karşılamış olacaklar ve üniversiteli genç bir
terim kargaşalığı içerisinde şaşalayıp bocalıyacaktır.
Bunu önelemek için fakülte öğretim üyeleri zaman zaman
bir araya gelerek belli terimler üzerinde bunları Türkçe
olarak nasıl anlatmak gerekeceği hakkında uyuşabilirler.
Bazı terimler için uzun boylu düşünmeğe yer yoktur.
Taraf, yan demektir. Bir anlaşmanın yanları veya kısaca
anlaşanlar diyeceğiz. İhtilaf, anlaşmazlıktır. Nizam
yerine düzen, kaide yerine kural diyoruz. Akit,
anlaşmadan başka bir şey değildir. Üniversitelerimiz
varyok terimini mamelekten daha iyi anlıyorlar. Muamele
yerine yapkı diyebiliriz. Tıpkı sargı veya atkı
kelimelerinde olduğu gibi. Muvazaa, gizlemedir, hata
yanılma, hile aldatma, ikrah korkutma anlamındadır. Aklı
eren kimseye mümeyyiz demekteyiz. Niçin ergin demiyelim?
Reşit, olgunlaşmış insandır, yani “olgun”dur.
Ivaz teriminin kötülüğünü gizleyen yok. Yerine hemen bir
yenisini koymak lazım. Ödemekten “ödek” demek acaba
mümkün değil midir? Hiç olmazsa talebenin anlıyabileceği
kılıkta bir kelime yaratılmış olmaz mı?
Tatbikattakiler mahkemelerimiz, avukatlar ve
noterlerdir. Bunlardan birinciler okul vazifesini
görebilirler. Şimdilik, kararların yazılış tarzı ile
yukarıda saydıklarımız gibi üzerlerinde çatışılmıyan
kelimeler değiştirilebilir. Avukatlar ve noterler derhal
mahkemelere ayak uyduracaklardır. Burada payına önemli
vazife düşen yer Adliye Vekilliğidir. Adliye Vekilliği
dil işinde mahkemelerimizin ve avukatların yürüyecekleri
ana yolları çizebilir. Fakat, adliye kendi kendisine;
fakülte ve yüksek okullar bir köşede Türkçeleştirme
savaşına girecek olurlarsa belki gene istenilen sonuç
elde edilemez. Onun içindir ki bundan önceki yazımızda
da Adliye ve Maarif Vekilliklerimizin birlikte
çalışmaları gerekliğine dokunmuştuk.
Öteden beriden Türkçe karşılık teklifleri
gecikmiyecektir. Bunda şüphemiz yok. Ancak,
gözeteceğimiz çok önemli bir nokta var: terimlerde (kök)
lerden hareket etmek ve anlamları birbiriyle ilgili olan
terimleri aynı kökten üretmek gerektir. Hüküm, mahkeme,
hâkim, hakem, muhakeme gibi bir kökten çıkma tabirleri
karşılamağa çalışmalıyız. Mutlaka, tercüme etmeliyiz
demek istemiyoruz. Fakat, biz de bir kök ele almalı;
sonra da bu kökten bir çok terimler çıkarmalıyız. Hukuk
dilinin zenginleşmesine yardım edecek usullerden birisi
de bu olacaktır.
|