Teşkilatı Esasiye Kanunumuzun Yirminci yıldönümü dolayısıyla[1]

 Hâkimiyet Milletindir

Yazan: Bülent Nuri ESEN

            Teşkilatı Esasiye kanunları milli hayatı aksettiren bir aynadır. Bu kanunlarda kaideleşmiş bulunan hükümler okunduğu zaman bir devletin hangi temeller üzerine kurulmuş olduğu, ne gibi organizmalara malik bulunduğu ve nasıl idare edildiği anlaşıldığı gibi, vatandaşların başlıca hakları, devlet içerisindeki vazife ve mesuliyetleri ve devletle aralarındaki münasebetler de belli olur.

            Devlet varlığının hayat ve gelişme unsurlarını tesbit etmek bakımından teşkilatı esasiye kanunu, denebilir ki, bir memleketin tekmil hukuk hayatı ile samimi olarak ilgili bir kaynaktır. Teşkilatı Esasiye kanunu bir devlete vücut vermez ise de; ona istikrar verdiğine, onun istikbalini bugünden çizdiğine asla şüphe olunamaz. Gerçekten, bu kanun devletin kuruluşunu ve yaşayış esaslarını gösterir.

            Hatta teşkilatı esasiye kanunları milletlerin tarihlerini de aksettirirler. Zira, bugünün devletlerini meydana getiren dünkü devlettir. Vatandaşa tanınan hakların ve hürriyetlerin kökleri geçmiştedir. Teşkilatı esasiye kanununun bir tek hükmü bazen bir milletin yıllarca kanı ile, esarete katlanmakla ve uzun uğraşmalardan sonra ifadesini bulabilmiştir. Misal istenirse, Türk Teşkilatı Esasiye Kanununun üçüncü maddesi gösterilebilir: “Hâkimiyet, bilakaydü şart milletindir…”

            Türk Teşkilatı Esasiye Kanunu o dereceye kadar milli tarihimizin yuğurup meydana getirdiği bir eserdir ki, onun yabancı memleketler teşkilat kanunlarından ayrıldığı tarafları anlayabilmek için bu hususiyeti daima göz önünde bulundurmak zarureti vardır. Devlet iktidarının Büyük Millet Meclisinde toplanması ve Birinci Teşkilatı Esasiye Kanunumuzda yer almış olan prensiplerin Cumhuriyet Teşkilatı Esasiyesine geçmesi saltanat devrinin icra kudretini durmadan kötü kullanmak yüzünden memlekete verdiği zararların artık tekerrür etmesine milletin kati olarak mani olmak kararını verdiğini gösteren işaretlerdir.

            Görülüyor ki, milli hayatın bütün heyecanı ve millet psikolojisinin düsturlaşmış ifadesi Teşkilatı Esasiye Kanununda yaşar. Milli ruhu diri bulunduran amiller arasında bulunuşu bu kanunun büyük milli övünme eserlerimiz arasında yer alması için kâfidir. Kaldı ki, millet hayatının teşkilatlanıp geliştiği âlemi göstermesi, devlet mekanizmasının ana cihazlarını ve uymak zorunda bulunduğu esasları tespit etmesi, nihayet vatandaşın haiz bulunduğu hürriyet teminatını teyidetmesi bakımlarından Teşkilatı Esasiye Kanunu bizim için en mukaddes din kitabıdır. Hukuk hayatımızın öz suyunu veren tükenmez kaynak onun taşıdığı hükümlerden fışkırır.

            Milletlerin hayatındaki önemli olaylar, milletler için tarih yolunun bir dönemecini meydana getiren büyük hadiseler, vukuları günü her yılın takviminde yeniledikçe kutlanmak adettir. Bu çeşitten adetler milli heyecanların canlandırılmasına, hadiseye toplumca gösterilen bağlılığın derinliğine de delalet ederler. Kanunlar için bu gibi kutlamalar yapılmak istendiği zaman bayram günleri tertibedilmeyip, ya birçok yazarlar birlikte çıkardıkları bir kitabı bastırırlar yahut da hukuk mensupları yazacakları makalelerle gönüllerde ve kafalarda eski hatırayı uyandırmağa çalışırlar.

            20 Nisan 1340 (yani 1924) Teşkilatı Esasiye Kanununun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş olduğu günün tarihidir. Şimdi bu kanun yirminci yaşına girmiş bulunuyor. Yirmi yıl, Devlet tarihinde ehemiyetsiz bir zaman olmakla beraber, yeni bir rejim esaslarına göre asırlardan kopup gelen bir büyük milletin bazı tecrübelerinin neticelerini göstermeğe yaradığı için onu küçümsememek ve yeni devlete verilen şekli ve yapıyı gösteren kanuna layık olduğu alaka ile bakmak icap eder.

            Teşkilatı Esasiye Kanunumuz, Büyük Millet Meclisince müzakere ve kabul edildiği devrin sair kanunları ile karşılaştırılacak olursa, çok açık ve prüzsüz bir dil ile yazılmıştır. Müzakereler sırasında bu noktaya temas edilmiş ve böyle az terkipli, anlaşılır bir Türkçe kullanılmış olmasından dolayı Kanunu Esasi encümenine mebuslar tarafından teşekkür ve tebrik duyguları bildirilmiştir.

            Kanunun yapısına gelince, yüz beş maddeden ibaret olup altı fasla ayrılmıştır. Kanuni Esasi encümeni mazbatasında söylendiğine göre, kanun taslağı hazırlanırken “ilim ve fennin son telakkıyatından vesair cumhuri devletlerin kavanini esasiyesinden bir hayli istifade edildiği gibi, inkilabımızın ruhu daima nazarı dikkatte tutulmuştur.” Kanundaki ikinci, üçüncü ve dördüncü fasıllar başlıca Devlet organlarının teşekkülünden, vazife ve selahiyetlerinden bahseder. Birinci fasıl devlet kuruluşuna hâkim olan ana fikirlere, beşinci fasıl ise vatandaşın Devlet içerisindeki mevkiini tayine yarıyan haklarına ve hürriyetlerine tahsis olunmuştur.

            Teşkilatı Esasiye Kanunu Büyük Millet Meclisinde 9 Mart 1340 Pazar günü müzakere edilmeğe başlanmış ve milletvekillerinin milli hâkimiyeti sonsuz bir kıskançlıkla müdafaa eden ateşli hitabelerinden sonra 20 Nisan 1340 Pazar günü “ittifaka yakın bir ekseriyetle kabul” edilmiştir.

            Kanunun hususiyetlerine gelince, bunların hepsinin sayılıp dökülmesine burada imkân yoktur. Ancak başlıcalarına dokunulabilir. Bir defa, Teşkilatı Esasiye Kanunumuz olanı tesbit etmiş bulunan bir kanundur. Milli Mücadelenin yarattığı ruhun devlet görüşlerinde şekillenmesidir. Bu itibarla, 1914-1918 harbi sonrasının yeni devletlerince kabul edilen masa başı kanunu esasileri ile bizimki arasında bir cevher farkı vardır. Bundan başka, diğer devletlerin kuruluşlarında rastlanmıyan önemli bir nokta, milli hâkimiyetin, tekmil kanunu kucaklıyan sistemin kilidini, kubbe anahtarını teşkil etmekte oluşudur. Hatta kanunun müzakeresine başlanırken bizzat mazbata muharriri encümenin görüşüne tercüman olarak “tevhidi kuvadan anladığımız şudur: hakkı hâkimiyet, hakkı saltanat doğrudan doğruya millete aittir.” Gene, bu sebepledir ki, 38 inci maddenin müzakeresi sırasında Reisicumhurun yemin formülü içerisine “ve hâkimiyeti milliye esaslarına” kaydı sokulmuştur.

            Encümen, kanunun bir hususiyeti olmak üzere “milliyet”ten bahsetmiştir. Bunu şu sözler hulasa etmektedir: “Devletimiz bir devleti milliyedir. Beynelmilel ve yahut fevkalmilel bir devlet değildir. Devlet, Türkten başka millet tanımaz.” O zamanlar “devleti milliye” formülü ile ifade olunmak istenen fikir, on üç yıl sonra, 1937’de Malatya Mebusu İsmet İnönü ve arakadaşlarının imzası ile Meclis Reisliğine takdim olunan bir kanun teklifi ile Teşkilatı Esasiye Kanununun 2 nci maddesinde “Türkiye Devleti milliyetçidir” şeklini almış bulunmaktadır.

            Teşkilatı Esasiye Kanunu yirmi yılda beş defa değişikliğe uğramıştır. Bu değiştirmelerden her birisi Türk inkilabını tamamlıyan yenilikler getirmiştir. Burada, sadece ikinci maddeye dokunmakla kalacağız. Kanunun ikinci maddesinin bugünkü şekli ile Türk Teşkilatı Esasiye Kanunu sadece bir organik kanun değil, aynı zamanda bir “program kanun” mahiyeti almıştır, denebilir. Maddenin tadiline dair teklife ait Teşkilatı Esasiye encümeni mazbatası (3-2-1937) şunları yazıyor: “…Esas Teşkilat Kanununda, yeni Türk Devletinin şekli ile beraber doğuş tarzının ve kuruluşunda hakim olan ve fiiliyat sahasında şidiye kadar inkişaf eden umdelerin yer tutması icabetmekte olup bunun için milli vahdeti sarsacak beynelmilelci cereyanların memleket dahilinde yer bulamaması ve yurttaşlar arasında sınıf farklarının kaldırılması ve yurt dahilinde her bakımdan alınacak tedbir ve atılacak hamlelerde eski zihniyet ve ananelere ve bu ananelerin icaplarına bağlanılmıyarak yalnız zamanın ihtiyaç ve zaruriyetleri ve yurdun yükselmesi düşünülerek hareket olunması ve memleketin büyük menfaatlerinin istilzam ettiği teşebbüslerin devlet eline alınabilmesi gibi biri diğerini itmam eden ve hayati bakımdan yekdiğerinden ayrılamıyacak olan ana vasıfların esas hüküm olarak Teşkilatı Esasiye Kanununa derci pek lüzumlu görülmüştür.”

            Bu suretle Teşkilatı Esasiye Kanunumuzun ikinci maddesi Türk Devletinin idare ve idamesinde hâkim olan prensipleri tesbit etmiş bulunmaktadır. Bu fikirlerin bilinmesi her vatandaş için lüzumlu, onların vatandaşlara öğretilmesi her Türk aydınının boynuna borçtur. Vatandaş, mensubolduğu devleti, haiz bulunduğu hakları ne kadar iyi tanır ve bilirse o derecede şuurlu olur. Kanunun 87 nci maddesi bu gayeyi temin maksadiyle kaleme alınmıştır. Gerçekten, ilkokula gitmek bütün Türkler için mecburidir. Milli hâkimiyet, vatandaşın milliyet şuurunu her zaman uyanık tutması ile muhafaza olunabilir. Türk yurdunun yükselmesi ve refahı milli hâkimiyet meşalesini daima parıltılı tutmakla vukua gelecektir. Bu bakımdan da, 20 Nisan, Türk takviminde bir çıkış, bir ilerleyiş, bir yükseliş ve bir gaye gibi yer almıştır. Bu günde Mustafa Kemal’in Alaşehir nutkunda söylediği şu cümleyi hafızalarımızda uyandıralım: “Memleketimizin mamur ve milletimizin mesut olması her ferdin azami fedakârlığı ile hâkimiyeti milliyeyi muhafaza etmesi ile kabil olacaktır.”

[1] Ulus Gazetesi, 26.4.1944

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications