Teşkilatı
Esasiye Kanunumuzun Yirminci yıldönümü dolayısıyla
Hâkimiyet
Milletindir
Yazan: Bülent
Nuri ESEN
Teşkilatı Esasiye kanunları milli hayatı aksettiren bir
aynadır. Bu kanunlarda kaideleşmiş bulunan hükümler
okunduğu zaman bir devletin hangi temeller üzerine
kurulmuş olduğu, ne gibi organizmalara malik bulunduğu
ve nasıl idare edildiği anlaşıldığı gibi, vatandaşların
başlıca hakları, devlet içerisindeki vazife ve
mesuliyetleri ve devletle aralarındaki münasebetler de
belli olur.
Devlet varlığının hayat ve gelişme unsurlarını tesbit
etmek bakımından teşkilatı esasiye kanunu, denebilir ki,
bir memleketin tekmil hukuk hayatı ile samimi olarak
ilgili bir kaynaktır. Teşkilatı Esasiye kanunu bir
devlete vücut vermez ise de; ona istikrar verdiğine,
onun istikbalini bugünden çizdiğine asla şüphe olunamaz.
Gerçekten, bu kanun devletin kuruluşunu ve yaşayış
esaslarını gösterir.
Hatta teşkilatı esasiye kanunları milletlerin
tarihlerini de aksettirirler. Zira, bugünün devletlerini
meydana getiren dünkü devlettir. Vatandaşa tanınan
hakların ve hürriyetlerin kökleri geçmiştedir. Teşkilatı
esasiye kanununun bir tek hükmü bazen bir milletin
yıllarca kanı ile, esarete katlanmakla ve uzun
uğraşmalardan sonra ifadesini bulabilmiştir. Misal
istenirse, Türk Teşkilatı Esasiye Kanununun üçüncü
maddesi gösterilebilir: “Hâkimiyet, bilakaydü şart
milletindir…”
Türk Teşkilatı Esasiye Kanunu o dereceye kadar milli
tarihimizin yuğurup meydana getirdiği bir eserdir ki,
onun yabancı memleketler teşkilat kanunlarından
ayrıldığı tarafları anlayabilmek için bu hususiyeti
daima göz önünde bulundurmak zarureti vardır. Devlet
iktidarının Büyük Millet Meclisinde toplanması ve
Birinci Teşkilatı Esasiye Kanunumuzda yer almış olan
prensiplerin Cumhuriyet Teşkilatı Esasiyesine geçmesi
saltanat devrinin icra kudretini durmadan kötü kullanmak
yüzünden memlekete verdiği zararların artık tekerrür
etmesine milletin kati olarak mani olmak kararını
verdiğini gösteren işaretlerdir.
Görülüyor ki, milli hayatın bütün heyecanı ve millet
psikolojisinin düsturlaşmış ifadesi Teşkilatı Esasiye
Kanununda yaşar. Milli ruhu diri bulunduran amiller
arasında bulunuşu bu kanunun büyük milli övünme
eserlerimiz arasında yer alması için kâfidir. Kaldı ki,
millet hayatının teşkilatlanıp geliştiği âlemi
göstermesi, devlet mekanizmasının ana cihazlarını ve
uymak zorunda bulunduğu esasları tespit etmesi, nihayet
vatandaşın haiz bulunduğu hürriyet teminatını
teyidetmesi bakımlarından Teşkilatı Esasiye Kanunu bizim
için en mukaddes din kitabıdır. Hukuk hayatımızın öz
suyunu veren tükenmez kaynak onun taşıdığı hükümlerden
fışkırır.
Milletlerin hayatındaki önemli olaylar, milletler için
tarih yolunun bir dönemecini meydana getiren büyük
hadiseler, vukuları günü her yılın takviminde
yeniledikçe kutlanmak adettir. Bu çeşitten adetler milli
heyecanların canlandırılmasına, hadiseye toplumca
gösterilen bağlılığın derinliğine de delalet ederler.
Kanunlar için bu gibi kutlamalar yapılmak istendiği
zaman bayram günleri tertibedilmeyip, ya birçok yazarlar
birlikte çıkardıkları bir kitabı bastırırlar yahut da
hukuk mensupları yazacakları makalelerle gönüllerde ve
kafalarda eski hatırayı uyandırmağa çalışırlar.
20
Nisan 1340 (yani 1924) Teşkilatı Esasiye Kanununun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş olduğu
günün tarihidir. Şimdi bu kanun yirminci yaşına girmiş
bulunuyor. Yirmi yıl, Devlet tarihinde ehemiyetsiz bir
zaman olmakla beraber, yeni bir rejim esaslarına göre
asırlardan kopup gelen bir büyük milletin bazı
tecrübelerinin neticelerini göstermeğe yaradığı için onu
küçümsememek ve yeni devlete verilen şekli ve yapıyı
gösteren kanuna layık olduğu alaka ile bakmak icap eder.
Teşkilatı Esasiye Kanunumuz, Büyük Millet Meclisince
müzakere ve kabul edildiği devrin sair kanunları ile
karşılaştırılacak olursa, çok açık ve prüzsüz bir dil
ile yazılmıştır. Müzakereler sırasında bu noktaya temas
edilmiş ve böyle az terkipli, anlaşılır bir Türkçe
kullanılmış olmasından dolayı Kanunu Esasi encümenine
mebuslar tarafından teşekkür ve tebrik duyguları
bildirilmiştir.
Kanunun yapısına gelince, yüz beş maddeden ibaret olup
altı fasla ayrılmıştır. Kanuni Esasi encümeni
mazbatasında söylendiğine göre, kanun taslağı
hazırlanırken “ilim ve fennin son telakkıyatından vesair
cumhuri devletlerin kavanini esasiyesinden bir hayli
istifade edildiği gibi, inkilabımızın ruhu daima nazarı
dikkatte tutulmuştur.” Kanundaki ikinci, üçüncü ve
dördüncü fasıllar başlıca Devlet organlarının
teşekkülünden, vazife ve selahiyetlerinden bahseder.
Birinci fasıl devlet kuruluşuna hâkim olan ana
fikirlere, beşinci fasıl ise vatandaşın Devlet
içerisindeki mevkiini tayine yarıyan haklarına ve
hürriyetlerine tahsis olunmuştur.
Teşkilatı Esasiye Kanunu Büyük Millet Meclisinde 9 Mart
1340 Pazar günü müzakere edilmeğe başlanmış ve
milletvekillerinin milli hâkimiyeti sonsuz bir
kıskançlıkla müdafaa eden ateşli hitabelerinden sonra 20
Nisan 1340 Pazar günü “ittifaka yakın bir ekseriyetle
kabul” edilmiştir.
Kanunun hususiyetlerine gelince, bunların hepsinin
sayılıp dökülmesine burada imkân yoktur. Ancak
başlıcalarına dokunulabilir. Bir defa, Teşkilatı Esasiye
Kanunumuz olanı tesbit etmiş bulunan bir kanundur. Milli
Mücadelenin yarattığı ruhun devlet görüşlerinde
şekillenmesidir. Bu itibarla, 1914-1918 harbi sonrasının
yeni devletlerince kabul edilen masa başı kanunu
esasileri ile bizimki arasında bir cevher farkı vardır.
Bundan başka, diğer devletlerin kuruluşlarında
rastlanmıyan önemli bir nokta, milli hâkimiyetin, tekmil
kanunu kucaklıyan sistemin kilidini, kubbe anahtarını
teşkil etmekte oluşudur. Hatta kanunun müzakeresine
başlanırken bizzat mazbata muharriri encümenin görüşüne
tercüman olarak “tevhidi kuvadan anladığımız şudur:
hakkı hâkimiyet, hakkı saltanat doğrudan doğruya millete
aittir.” Gene, bu sebepledir ki, 38 inci maddenin
müzakeresi sırasında Reisicumhurun yemin formülü
içerisine “ve hâkimiyeti milliye esaslarına” kaydı
sokulmuştur.
Encümen, kanunun bir hususiyeti olmak üzere
“milliyet”ten bahsetmiştir. Bunu şu sözler hulasa
etmektedir: “Devletimiz bir devleti milliyedir.
Beynelmilel ve yahut fevkalmilel bir devlet değildir.
Devlet, Türkten başka millet tanımaz.” O zamanlar
“devleti milliye” formülü ile ifade olunmak istenen
fikir, on üç yıl sonra, 1937’de Malatya Mebusu İsmet
İnönü ve arakadaşlarının imzası ile Meclis Reisliğine
takdim olunan bir kanun teklifi ile Teşkilatı Esasiye
Kanununun 2 nci maddesinde “Türkiye Devleti
milliyetçidir” şeklini almış bulunmaktadır.
Teşkilatı Esasiye Kanunu yirmi yılda beş defa
değişikliğe uğramıştır. Bu değiştirmelerden her birisi
Türk inkilabını tamamlıyan yenilikler getirmiştir.
Burada, sadece ikinci maddeye dokunmakla kalacağız.
Kanunun ikinci maddesinin bugünkü şekli ile Türk
Teşkilatı Esasiye Kanunu sadece bir organik kanun değil,
aynı zamanda bir “program kanun” mahiyeti almıştır,
denebilir. Maddenin tadiline dair teklife ait Teşkilatı
Esasiye encümeni mazbatası (3-2-1937) şunları yazıyor:
“…Esas Teşkilat Kanununda, yeni Türk Devletinin şekli
ile beraber doğuş tarzının ve kuruluşunda hakim olan ve
fiiliyat sahasında şidiye kadar inkişaf eden umdelerin
yer tutması icabetmekte olup bunun için milli vahdeti
sarsacak beynelmilelci cereyanların memleket dahilinde
yer bulamaması ve yurttaşlar arasında sınıf farklarının
kaldırılması ve yurt dahilinde her bakımdan alınacak
tedbir ve atılacak hamlelerde eski zihniyet ve ananelere
ve bu ananelerin icaplarına bağlanılmıyarak yalnız
zamanın ihtiyaç ve zaruriyetleri ve yurdun yükselmesi
düşünülerek hareket olunması ve memleketin büyük
menfaatlerinin istilzam ettiği teşebbüslerin devlet
eline alınabilmesi gibi biri diğerini itmam eden ve
hayati bakımdan yekdiğerinden ayrılamıyacak olan ana
vasıfların esas hüküm olarak Teşkilatı Esasiye Kanununa
derci pek lüzumlu görülmüştür.”
Bu
suretle Teşkilatı Esasiye Kanunumuzun ikinci maddesi
Türk Devletinin idare ve idamesinde hâkim olan
prensipleri tesbit etmiş bulunmaktadır. Bu fikirlerin
bilinmesi her vatandaş için lüzumlu, onların
vatandaşlara öğretilmesi her Türk aydınının boynuna
borçtur. Vatandaş, mensubolduğu devleti, haiz bulunduğu
hakları ne kadar iyi tanır ve bilirse o derecede şuurlu
olur. Kanunun 87 nci maddesi bu gayeyi temin maksadiyle
kaleme alınmıştır. Gerçekten, ilkokula gitmek bütün
Türkler için mecburidir. Milli hâkimiyet, vatandaşın
milliyet şuurunu her zaman uyanık tutması ile muhafaza
olunabilir. Türk yurdunun yükselmesi ve refahı milli
hâkimiyet meşalesini daima parıltılı tutmakla vukua
gelecektir. Bu bakımdan da, 20 Nisan, Türk takviminde
bir çıkış, bir ilerleyiş, bir yükseliş ve bir gaye gibi
yer almıştır. Bu günde Mustafa Kemal’in Alaşehir
nutkunda söylediği şu cümleyi hafızalarımızda
uyandıralım: “Memleketimizin mamur ve milletimizin mesut
olması her ferdin azami fedakârlığı ile hâkimiyeti
milliyeyi muhafaza etmesi ile kabil olacaktır.”
|