40’LARIN CADI KAZANI[1]

Hasan Ali Yücel sordu, Mareşal Sustu
 

Mareşal Çakmak’ın komünistleri desteklemekle suçladığı “Eski Milli Eğitim Bakanı” kimdi?

                Eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Ulus gazetesinde Çakmak’a şu soruları yöneltti:

                “… 1. Beyanınızdaki eski Milli Eğitim Bakanı dediğiniz hakikaten ben miyim?

                2. Desteklenen komünistler kimlerdir ve nasıl desteklenmişlerdir?

                3. Bu hususta hükümeti yazı ile ikaz ettiniz, sözle ise kimse, ne zaman söylediniz?

                Bunları sizden soruyorum ve sözünün sahibi bir Türk vatandaşı olarak cevaınızı bekliyorum.”

Mareşal, yanıt vermedi.

Yanıt, Mareşal yerine Demokrat Parti’nin İstanbul İl Başkanı avukat Kenan Öner’den geldi.

Öner, “evet, o Maarif Nazırı sizsiniz” diyordu.

11 Şubat 1947 tarihli Yeni Sabah, Kenan Öner’in yanıtını sekiz sütuna yerleştirmişti.

Kenan Öner’in yanıtı şöyle başlıyordu:

“Sayın Mareşale yazmak cüretinde bulunduğunuz açık mektubu… Baş döndürücü bir hayretle okudum. Mesullerin sail (soru soran) mevkiine yükseldiği bir zamanda sizin de aynı taktiği kullanmanızda şaşılacak bir şey olmamakla beraber, durup dururken adeta deliye taş atar gibi gösterdiğiniz cüret, nokta ve sıfırın hakiki kıymetini kesif hususunda gösterdiğiniz dirayetle telif edilir şeylerden olmadığı içindir ki hayret etmiş bulunuyorum.”

Kenan Öner, milliyetçilik akımı yanında bir de komünistlik akımının bulunduğunu, anımsatıyor ve Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı sırasında bastırılan ciltler dolusu kitaplar ve üniversite kürsüsünde okutulan inkılâp tarihi derslerinde milliyetçi akımları, ırkçılık Turancılık olarak gösterdiğini ileri sürüyordu.

Öner, şöyle sürdürüyordu suçlamalarını:

“Pekâlâ, bilir ve hatırlarsınız ki 1944 senesinde Nihal Atsız ismindeki bir milliyetçi öğretmenin, Mareşale sorduğunuz, neşrettiği bir broşürde üç sene evvel açıklamış, fakat bu ifşaatın tesiri altında mevkii müstahkemini tehlikede zanneden zati devletiniz o broşürde de Şükrü Sökmensüer’in nutkunda geçen Sabahattin Ali’yi bu milliyetçi öğretmen aleyhine Ankara Mahkemesi’nde bir hakaret davası açtırmaya ve Ulus avukatını kendine fahri bir vekil tayin ettirmeye muvaffak olmuştunuz.”

Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı, Sabahattin Ali-Nihal Atsız davasında adliye ve Başbakanlık önünde gösteri yapan milliyetçi gençlere Yücel’in vur emri verdiğini de ileri sürüyor; 1944 yılında açılan Irkçılık-Turancılık davasının da yine Yücel’in etkisi ile açıldığını söylüyordu.

1944 yılındaki davanın avukatlarından olan Öner, bunlarla da yetinmiyor; Yücel’e şu ağır suçlamaları yöneltiyordu:

“Türk adalet tarihinde bu havayı yaratanlar için, sizin için ebedi bir hicap teşkil etmesi icap eden bu hadiseyi İstanbul sıkıyönetiminin vazifesi içine sokarak, İstanbul zabıtasının elbirliği ile tahkikatı istediğiniz şekle soktunuz. Bu dava nutkun ‘İnönü’nün 19 Mayıs Söylevi’ tesiri altında kalan sıkıyönetim ve zabıtanın iştiraki ile hazırlık ve ilk tahkikat safhasını geçirirken genç, münevver, okumuş ve okutulmuş tam 23 sanığı mutena hücre ve tabutluk denilen yerlerde bir seneden fazla inim inim inlettikten sonra bunlardan birçoğunun uzun seneler sürecek ağır hapis cezaları ile mahkûmiyetlerine yol açtınız.”

Prof.Kenan Öner, Hasan Âli Yüzel’i Irkçılık-Turancılık davasının sanıklarına yapılan işkencelerden de sorumlu tutuyordu:

“Siz yalnız komünistleri bakanlığınızda beslemekle, uğradıkları hücumlara karşı onları müdafaa etmekle kalmadınız, bakanlığınızın telkinlere milliyetçilik belasına başlarını soktuğunuz tam 23 genci İspanyolların engizisyonuna rahmet okutacak işkencelerle ezdirdiniz, harap ettiniz ve hırpaladınız.”

Kenan Öner şöyle düşünüyordu:

Hasan Âli Yücel, Sabahattin Ali’yi koruyordu, Sabahattin Ali, Cami Baykut’tan da Sertel’den de “yüz bin kat fazla komünist”ti. Sabahattin Ali-Atsız davasında yapılan gösteriler, Irkçılık-Turancılık davasına yol açmıştır. Yücel bütün bunlardan sorumludur.

Hasan Âli Yücel, Kenan Öner’i mahkemeye verdi.

(…)

Mareşal susuyordu.

(…)

Hasan Âli Yücel-Kenan Öner davası, DP muhalefetinin komünist suçlamalarından nasıl yararlandığını kanıtlayan bir dava oldu.

(…)

DP muhalefeti ve sağcı çevreler için bir komünizm simgesi bulunmuştu.

Hasan Âli Yücel…  

Hasan Âli Yücel’in DP İstanbul İl Başkanı Prof.Kenan Öner ile Öner’in dava konusu demecini yayımlayan Yeni Sahah Gazetesi sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Cemalettin Saracoğlu haklarındaki dava Ankara 3.Asliye Ceza Mahakemesi’nde başladı.

                Yücel, eski bir bakan ve milletvekili olduğu için Ankara Savcılığı Kenan Öner hakkında kamu davası açtı.

                Ankara Savcı Yardımcısı Fahrettin Öztürk, iddianamesini, 19 Mart 1947 günü mahkemeye verdi.

                Yücel, Ankara Hukuk Fakültesi’nin ünlü profesörü Bülent Nuri Esen’i avukat tutmuştu.

                O tarihte doçent olan Bülent Nuri Esen, 17 Nisan 1947 günlü dilekçesi ile davaya katıldı.

                Yücel’in Kenan Öner’e açtığı dava radyo gazetesinde de yayımlandı.

                Öner, mahkemeye başvurarak, Yücel’in Ulus gazetesinde yayımlanan mektubunda kendisi için ad vermeden “müfteriler itirafçı olmaktan kendilerini kurtaramayacaklar” sözcüklerini kullandığını, bu nedenle Yücel hakkında dava açtığını, bu davanın da aynı mahkemede görülmesini istedi.

                Prof. Öner, mahkemeden “ispat hakkı” istedi.

                Öner’in ispat hakkı isteyen dilekçesinde Yücel hakkında şu suçlamalar sıralanıyordu:

                141 ve 142’nci maddelerde yazılı suçlara iştirak ve feran zimmedhallığı ısyılza edeceği (ikinci derecede sorumlu) kabul olunmazsa bile… Vazifeyi suiistimal…

                …Komünistliği iddia olunan şahısları Milli Eğitim Bakanı sıfatıyla Maarif Teşkilatı’na toplamak…

                Milliyetçilere yapılan işkencelerinicrasına da vazife ve nüfuszi memuriyetlerini kötü istimal ederek (kötüye kullanarak) sebep olmak.

                Sabahattin Ali’yi Nihal atsız aleyhine dava açtırmaya yöneltmek…

                Cumhurbaşkanı İnönü’yü ikna ve iğfal ederek (inandırıp, kandırarak) ırkçılar aleyhine konuşturmak.

                Milliyetçilik aleyhine, dolayısıyla, beynelmilelcilik lehine yazılan yüze yakın makaleyi kiyap olarak toplamak.

                Öğrencileri, milliyetçilik ve Türkçülük aleyhine ve komünistler lehine kışkırtmak…

                Memleketin adliye ve zabıta kuvvetlerini masumlar aleyhien tahrik etmek.

                Duruşma, 17 Nisan 1947 günü başladı. Yargıç Saffet Ünan, savcı da Dr.Abdullah Polat Gözübüyük’tü.

Savcı Gözübüyük, iddianamesini okumaya başladı.

Yücel, bu dava için iki avukata vekâletname vermişti. Biri Bülent Nuri Esen, öteki Hikmet Belbez.

Kenan Öner, savcı Gözübüyük’ün iddianameyi okuyuş biçimine, dayandığı kanıtlara, yaptığı yorumlara çok kızmıştı.

Öner’in bir başka savı da vardı:

Öner, Yücel’in avukatlarından birinin Yargıtay Başkanı’nın, ötekinin de adalet Bakanı’nın akrabası olduğunu ileri sürüyordu.

Öner, bu ilişkilerin “Adaleti altüst edecek bir plan” olduğuna da inanmıştı.

Öner’in savcıya yönelttiği suçlamalar da şuydu:

Savcı Gözübüyük, Yücel’in avukatı Bülent Nuri Esen ile bir araya gelmiş; dava “Bunlar tarafından yapılan etüde uygun” olarak açılmıştı!

Öner, ilk duruşmadan bir gün sonra verdiği dilekçede şunları yazıyordu:

“Dünkü celsede sayın savcı yardımcısının derin fakat ifalkar (aldatıcı) bir tetkik mahsulü olan notlarını okumak zahmetini, hiç olmazsa ferdaya talik (geleceğe erteleme) suretiyle “zahiri hali huhazaya” (görüşünü kurtarmaya) lüzum görmeden okumaya hem de acemi bir mektep çocuğu gibi kekeleyerek…”             Avukat Kenan Öner’in hırçın, hırçın olduğu kadar da yetenekli bir avukat olduğunu bugün dava dosyasındaki dilekçelerini incelerken anlıyoruz.

Kenan Öner’in şansızlığı şuradaydı; karşısında da en az kendisi kadar yetenekli ve hünerli biri vardı:

Bülent Nuri Esen

Yücel-Öner davası, zeki ve hünerli iki avukatın zekâ ve hukuk yarışması biçiminde geçmiş; ilk raundu Öner kazanmış; ikinci ve son raundu da Esen.

Kenan Öner, bu hakaret davasına, komünizm, ırkçılık, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali-Nihal Atsız, Dil-Tarih olayları ve köy enstitüleri konularını taşımayı başarmıştı.

Davanın tartışma ve çekişme konularından biri köy enstitüleriydi.

Hasan Ali Yücel, köy enstitülerinde komünistleri korumuş muydu?

Mahkeme, bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı2na yazılar yazdı. Aynı konuda tanıklar dinlendi.

Köy enstitüleri, 1940 yılında kurulmuştu. Köy enstitülerinin öncüsü Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tu.

Tonguç’un kafasındaki köy okulları projesinin en büyük destekçileri, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve Cumhurbaşkanı İnönü’ydü.

17 Nisan 1940 günü TBMM Köy Enstitüleri Yasası’nı kabul etti.

1942 yılı 19 Haziranında Köy Okulları ve Köy Enstitüleri Teşkilat Yasası çıkarıldı.

Daha sonra yayımlanan bir kararname ile de yüksek köy enstitüleri kuruldu.

1940-46 yılları arasında köy enstitülerinden binlerce öğretmen yetişti.

Köy enstitüleri, köylüleri uyandırıyor, köy çocuklarını çağdaş birer aydın olarak eğitiyordu.

Köylü, eğitmenler, öğretmenler ve kooperatifler aracılığı ile örgütleniyordu.

İnönü, sık sık Hasan Ali Yücel’i ve Tonguç’u Çankaya Köşkü’ne çağırır, çalışmalarını yakından izlerdi.

İnönü, eğitim ve kültür alanındaki meydan savaşını köy enstitüleri ile vermeyi planlamıştı.

Eğitim ordusuna da iki komutan atamıştı:

Biri Hasan Âli Yücel, öteki Tonguç.

Köy enstitülerinin yazgısı toprak reformunun yazgısına bağlanmıştır.

1945 yılında Cumhurbaşkanı İnönü, “Toprak Kanunu”nu çıkarır, yasa tasarısı CHP grubundan güç-bela geçer. Tarım Bakanı Prof.Şevket Raşit Hatipoğlu’nun hazırladığı yasaya komisyonda Adnan Menderes karşı çıkar.

Menderes’in yıldızı bu konuşmayla parlar.

Tasarı, komisyonlarda engellenir. Başbakan Şükrü Saracoğlu, tasarıyla topraksız köylülere toprak verileceğini üyelere anlatmaya çalışır.

 

[1] Cumhuriyet gazetesi, 20.02.1990

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications