DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİ
27 MAYIS ANAYASASI OYUNCAK DEĞİLDİR[1]

Prof.Dr. Bülent Nuri ESEN
Ankara Hukuk ve Eğitim Fak. Öğretim üyesi

 

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası sadece bir süs
anayasa haline getirilmek ve gerçek anayasal
düzen bundan büsbütün ayrı bir sistem olarak
yerleştirilmek istenmektedir… Şimdilik şu kadarı
hatırlanmalı: Bugünkü Anayasa Türk vatandaşının
uyanık bekçiliğine emanet edilmiştir. Türkiyede
bugün sosyal adalete giden yüzde yüz laik bir devlet
ve onu gerçekleştirecek modern eğitim isteniyor.
Bu dinamizm dünyasında anayasa düzenini çiğnemiş
insanları yeniden işbaşına davet edecekler varsa,
bir oturup, bin düşünmelidirler.”

 

                Önce şaka sanmıştım. Bir siyasi parti, Anayasanın değiştirilmesini istiyormuş. Zahir bu da bir çeşit propaganda yolu, dedim. Ama baktım ki, birkaç gün sonra ve daha sonraki günler, verilen haberlere göre, iş ciddi. O siyasi parti ve bir başkası daha, hem de bu sefer iktidar partisi, yolunca teklifte bulunmak için hazırlık yapıyorlar. Yüzü aşkın parlamento üyesi teklife imza koymuş. Bu haber doğru mu, yalan mı bilmem. Yalnız, dikkat ettim, yalanlamadığı gibi gün geçtikçe de tazelendi.

                Bildirilen şu: Yüksek Adalet Divanı önünde yargılanmış ve hüküm giymiş olan 1950-60 arası iktidarına mensup siyasileri bazı haklardan faydalanma yasağına bağlayan Anayasa hükümleri kaldırılacak, bunların yerine o kişilere devlet siyasi hayatına katılma yollarını açacak yeni kurallar konacak.

                Neden, niçin bu yapılacak? Belirtilmiyor. Mutlak bir gerekçe gösterilecek olmalı. Ortaya konacak gerekçe ne olacaktır, bilemeyiz. Tahminde bulunabiliriz.

                Teklife önayak olan siyasi parti, yasaktan kurtarılacak olanları kendi saflarına çekeceğini ummaktadır, ya da bunlarla şimdiden anlaşmıştır, bunları bir yüküm altına sokmuştur. Seçmenlerin hemen oylarını toplayacaklarına güven beslediği bu kişiler Parlamentoya gelecekler ve siyasi parti bu sayede büyük güç kazanacaktır. Bu düşüncede Anayasa bir siyasi partinin emeline hizmet etmiş olacak; Anayasa, bir siyasi partinin kuvvet kazanmasına alet edilecektir.

                İkinci tahmin: “Türkiye’de siyaset alanında yeterli, bilgili, devletin dayandığı temel ilkeleri gerçekleştirme gücünde adam kıtlığı bulunduğu; bu hale karşı koymak için tecrübeleri, geçmişleri, bilgileri ve müsellem yetenekleri ile kenara atılmış, depoda duran bu değerlerden hemen faydalanmaktan başka çare yoktur; memleketin ihtiyacı Anayasa değiştirilmesini göze aldıracak kadar mübremdir.” Tarzında düşünülmekte olmasıdır.

Hukuk açısından

                Ortadaki sorun “Anayasanın değiştirilmesi”dir.

                Parlamentoya gönderdiğimiz temsilci 1961 Anayasasını almış, evirmiş çevirmiş, nasıl değiştirileceğine ilişkin olan 155 inci maddeyi bulmuş, okumuş ve “Öreka!” diye bağırarak hamamdan fırlamış. Fırlamış ama, herkes Arşimides olamaz. “Anayasanın değiştirilmesi” kenar başlığını taşıyan metni okumakla iş bitmez. Bitmez, çünkü: Türkiye Cumhuriyeti anayasasının herhangi bir hükmü değiştirilemez. Her şeyden önce, Devletin bir Cumhuriyet olduğunu söyleyen hükmün değiştirilemeyeceğini Anayasa kendisi emreder. Anayasa, “Cumhuriyet”i Devletin “şekli” olarak tanımlıyor. Ve… Evet, ve bu “Cumhuriyet”in hangi “nitelikler”le cumhuriyet olacağını belirtiyor. Diyor ki; Bir Türkiye Cumhuriyeti vardır, diyebilmek için o cumhuriyetin milli, laik, sosyal, demokratik bir Hukuk Devleti olması lazım; insan haklarına dayanması; “Başlangıç”ta yer alan temel ilkeler üstüne bina edilmiş olması şarttır. Burada sayılan esasların hiç birine ilişilemez, dokunulamaz. Bu esasları gerçekleştirici öteki Anayasa hükümlerine de el sürülemez. Sürülebileceği düşünülürse dolambaçlı yollardan nitelikleri belirtilmiş, açıklanmış “Türkiye Cumhuriyeti” isimli Hukuk Devletinde kolayca rahneler açılabilecek demektir. Ne 2 inci madde hükmü ile tanımlanmış devletin nitelikleri hakkındaki hükümler; ne bu nitelikleri teminat altında tutan hükümler, ve mesela 153 üncü madde hükmü değiştirilebilir; ne de “Başlangıç”ta yer alan hükümleri geçersiz bırakabilecek herhangi bir hüküm konulabilir.

Devlet vasıtadır

                Türkiye’de devlet bir vasıtadır. 1961 Anayasasının getirdiği temel düzende “İnsan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını” gerçekleştirecek ve teminat altında tutacak vasıtadır. Bu (vasıta-devlet)in temel taşı Anayasadır. Anayasayı yaratan kuvvet asli anayasama yetkisine sahip olan millettir. Anayasa’nın kendisine hazırlattırıldığı Kurucu Meclis asıl yetkili olan (millet adına) iş görmüştür. Bu da yetmemiş; asli hak sahibi ayrıca (Peki!) demiştir.

                Yeni Anayasa düzeninin kuruluş nedeni ve devir siyasi iktidarının Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş olmasıdır. Anayasaya karşı gelmiş kimselerin siyasi hayattan uzak tutulmuş olmaları bundandır. Şimdi, siz, kalkar da: Bunlar siyasi faaliyetlerde bulunabilirler, derseniz Anayasa düzeninin kuruluş nedenini yok etmiş, yani devleti mütevasız bir kalıp haline getirmiş olursunuz.

“Süs” Anayasa

                Zaten, Türkiye’de mütemadi ve sinsi bir anayasal anestezi teşebbüsü vardır. Anayasayı, anayasa savunucusu görünerek tahrip metodu bir yutturmaca halinde sürdürülmektedir.

                Türkiye Cumhuriyeti Anayasası sadece bir süs Anayasa haline getirilmek ve gerçek anayasal düzen bundan büsbütün ayrı bir sistem olarak yerleştirilmek istenmektedir.

                155 inci madde hükmü değiştirilmesi kabil olan hükümler için uygulanabilir. Matematik bir orantı garantisi ile Anayasa üstünlüğünü sağlamak amacını hedef tutar. Her kapıyı açacak anahtar değildir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de, dolayısıyla, düşüncelerimizi destekleyen kararlar vermiştir.

                1960 ihtilali öncesinin siyasi iktidar mensuplarına Anayasanın temel yapısına zıd bir yeni statü verilmesine kalkışılması, aslında, bir takım çıkarlar sağlamak maksadına ve bugünün bir kısım siyasilerinin Anayasaya temel olan düşünce sistemini o Anayasayı meydana getiren kişilerle hesaplaşmak suretiyle yıkmak amacına yöneliştir. İki grup çatışma halindedir. Ala! Ne halleri varsa görebilirler. Ama, lütfetsinler de, bu kozlarını “bizim” olan Anayasayı soysuzlaştırma yoluyla milletin sırtında paylaşmasınlar. Ne düşünürlerimiz ne de bir şeyden haberi yokmuş gibi duran sokak insanımız olup biteni fark etmiyor değildir.

                “Kulüp” adı altında masum görünüşlü biçimler Türk Anayasa düzenine karşı hareketin dinmeyen hırslara vasıta olacak kararğah kurulması hazırlıklarıdır. Var olan Anayasa karşısına bir fiili Anayasa düzeni dikilmek istenir.

Şimdilik…

                Şimdilik şu kadarı hatırlanmalı: Bugünkü anayasa rejiminde Anayasanın namusu ve iffeti her Türk vatandaşının uyanık bekçiliğine emanet edilmiştir. Dünya biliyor ki, Türk vatandaşı saltanatın her türlüsünü yıkıyor. Dünya görüyor ki, Türkiye’de sosyal adalete giden yüzde yüz laik bir devlet ve onu gerçekleştirecek modern eğitim isteniyor. Bu dinamizm dünyasında bir Anayasa düzenini çiğnemiş insanlara “Buyurun, gelin yine Anayasayı benzetin”, davetini yapacaklar varsa, bir oturup, bin düşünmelidirler. Türkiye’yi temelsiz bir Anayasası olan devlet yapamazsınız. O zaman, Türkiye de olmaz.     

[1] Milliyet Gazetesi, 10.07.1968

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications