1961 ANAYASASINDA [1]
DEVRİMCİ EĞİTİMİN KÖKLERİ
Prof.Dr. Bülent Nuri ESEN
 

                1961 Anayasası bir devrin ertesinde dünyaya gelmiştir. Yalnız, 1961 Anayasasını doğurmuş olan devrim bir “temel devrim” değildir. “Temel devrimi koruyucu devrim”dir. Onun için, 1961 Anayasasında Devrimci Eğitimin Kökleri dendi mi Türk Temel Devrimine göre eğitimin kökleri düşünülmelidir. Bir de şunu unutmamak gerekir; bazı değişmez prensipler, Anayasanın yazısı içinden bulunup çıkarılacaktır. Anayasanın eğitimle ilgili hükümleri ile hangi ülkülere ulaşılmak istenmiş olduğu belirtilmelidir. Bir yandan bunların belirtilip ortaya konması; öte yandan “Türk Temel Devriminin Eğitim İlkeleri”nin araştırılması konumuza verilecek karşılıklar olacaktır.

Devlet ve Eğitim

                Modern devlette eğitimi en ön safta tutmayan anayasa düzeni düşünülemez. Eğitim, devleti anayasa düzenine uygun olarak gerçekleştirmeye elverecek tek yoldur. Türkiye’de 1961 anayasasına göre (Başlangıç kısmı, fıkra: 5) amaç: a) Sosyal refah ve, b) demokratik Hukuk Devleti’ni gerçekleştirmek.

                Eğitim, bu çift amacı gerçekleştirmek için “insan”ı ele alır. Eğitimin unsuru insandır, Türk insanıdır. Yetiştirilecek olan odur.

                Ferde, insanlığı öğretilecektir. “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına… dayanan… bir Hukuk Devletidir.”

                Demek ki, 1961 anayasasının düşündüğü devletin canlı unsuruna, vatandaşına verilecek eğitimin ilk niteliği “insan haklarını öğretici” olmasıdır.

                İnsan Hakları Eğitimi olmadan eğitimden söz açılamaz. Bunu anaokulundan başlayarak bütün öğretim basamaklarında, ne türden olursa olsun, öğretim yapılan her kurumda yapmak zorundayız. Anayasanın emri budur. Çünkü, devlet buna dayanır. “Demokratik Hukuk Devleti” diye nitelendirilen Türkiye Cumhuriyeti “İnsan Hak ve Hürriyetleri”ni gerçekleştirecek olan toplumsal-siyasal-sosyal araçtır.

                Türk insanının yaşayışı “insanlık haysiyeti”ne yaraşır olacaktır. (Anayasa, madde: 41/1 ve 45) Ferde, suç işlemiş olması halinde verilecek ceza bile “insan hasiyeti” ile bağdaşmayan bir ceza olmayacak. (madde: 14/4)

                İnsan hakları, ana hürriyetleri içinde taşır. Ne insan hakkı, ne de ana hürriyet eşitlik olmadan düşünülemez.

                Onun için, eğitimin ikinci niteliği “eşitlikçi” olmasıdır. Devlet içinde eğitimin, belirttiğimiz iki niteliği devrimci olmayan eğitimde de görülebilir. İsviçre Konfederasyonu, Danimarka Krallığı ya da Belçika aynı nitelikte eğitim uygularlar. Türkiye’nin farkı bu niteliklerin “devrimci” bir temel üstüne oturtulmuş olmasındandır.

Devrimci Eğitim

                Türk anayasal sistemi bir devrin ertesinde şekillendi, demiştik. Yeni şekli getiren devrimin eğitim yönünden göz önünde tuttuğu üç ilke vardır:

1.     Eğitim, “Çağdaş bilim ve eğitim esaslarına” uygun olacaktır. (madde: 21/4)

2.     Eğitim, “laik” olacaktır.

3.     Eğitim, “Çağdaş uygarlık seviyesi”ne eriştirici olacaktır.

“Laik” eğitim Amerika Birleşik Devletlerinde ve Fransa’da da vardır.

Türkiye’de gerçekleşme yolunda iken 1946’dan sonra gitgide yıkılmaya yüz tutmuştur. 1961 Anayasasının gelişi, laik eğitimi içinden vuran davranışları önleyememiştir. Bu durumun yarattığı tehlike, sanılabileceğinden çok daha büyüktür.

                Türk milleti, “dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip, şerefli bir üyesi” olmak iddiasındadır. Milletlerarası topluluktaki üyelerle eşit haklara sahip olabilmek için “ilerici” bir toplum olmak gerekir. Şu halde Türk insanı ilerici bir toplumun bireyi olacaktır. Böyle bir toplumun bireylerini yetiştirmek amacı başka devletlerin eğitim sistemlerinde yoktur. Türk anayasası “Bütün fertlerini… daima yüceltmeyi amaç” tutar. Milliyetçilik anlayışı budur. Millet durmadan ileri gidecektir. Türk milliyetçisi demek, milletin aralıksız ilerlemesini savunan vatandaş demektir.

                İlerleme (yenilikçilik)le olur. Anayasanın “Başlangıç”ında bu, “Atatürk Devrimlerine bağlılık” sözleriyle anlatılan düşüncenin bir parçasıdır.

                Bu ilerleme kültürde, bilimde, sanatta, yaşayışta kendini gösterecektir. Milletin gayesi budur. Öyle olmamış olsaydı 27 Mayıs olmazdı.

                Millet, büyük ve kutsal iradesini “Milli Mücadele”de ortaya koymuştur. Türk’ün temel devrimini doğuran o savaştır. Türk Temel Devriminin eğitim ilkeleri belirtilecek olursa Devrimci Eğitimin kökleri anlaşılmış olur.

                Büyük ve kutsal milli irade, devleti kuran temel iradedir. Bu irade değişmez. Değişebileceği kabul olunursa “Devlet” kalmaz. Zira, devleti yapan o iradedir. İşte, o irade “yeni bir insan yaratılması”nı şart koşmuştur. Yeni insan her şeyi ile yenidir. Memleketi yenidir. Daha önce “Türkiye” diye bir devlet yoktu, Türkiye büyük ve kutsal milli iradenin eseri olmuştur. Sonra, kafası yenidir. Düşüncesi yenidir. Bundan böyle artık “akılcı”dır. Vatanı kurtaran, yeni devleti kuran adamın özlediği şey, vatanı ve devleti yaşatacak yeterlikteki yeni insanın yetişmesidir. Türk’ün geçmişle ilgisi yoktur. Geçmişe özlem duymaz. Geçmişin özlenecek hiçbir yönü yoktur ki, duysun. Ülkenin geçmişteki insanı hiçbir ufka sahip olamamıştır. Her türlü nurdan yoksundur. Din bezirgânına avdır. İleri gitmek için adım atmak gerekir. Ülkenin geçmişteki insanı bir cendere içindedir. Kıpırdama bilinci dahi elinden alınmıştır.

                Yeni insan, bir halk ayaklanmasının içinden çıkmıştır. Yaşayabilmekte ise kurtuluş ve yeniden kuruluş bilincine ermiş olduğu içindir. Tarihin en ibretli dersini aldığı bir memleketin çocuğudur. Ayakta kalmanın, haysiyetiyle yaşamanın tek çaresi cihanın bütün nimetlerinden faydalanmaktır.

Çağdaş Uygarlık Eğitimi

                Bunun için yeni değerlere bağlanmıştır. Yeni insan ve yeni değerler. Yeni insanın niteliklerine biraz yukarıda kısaca dokunduk. Yeni değerleri de açıklayalım.

                Yeni değerler “Batılı değerler”dir. Değerler sistemi “muasır medeniyet” (Çağdaş uygarlık) diye nitelendirilir.

                Çağdaş uygarlığa çıkmanın ve orada kalabilmenin yolu, Devletin ilerici ve akılcı olmasıdır.

                İlericilik yeniliklerle olur. Dünyanın Türk inkilapları adını verdiği yeniliklerdir bunlar. Yalnız, Türk inkilaplarının ayrı bir özelliği vardır. Türk inkilapları, yapılmakla bitmiş olmaz. Türkiye, bitmeyen bir düşünce ve kültür seferberliği içinde yaşayacaktır. Çağdaş uygarlık âleminin bir üyesi olmak buna bağlıdır. Onun için Türkiye Cumhuriyeti “yenilikçi”dir. Anayasa’nın “Başlangıç”ında (Atatürk Devrimleri)ne ayrı yer verilmiş olması da bunu anlatır.

                 Devletin akılcı olması “laik” olmasını zorunlu kılar. İlericiliği yaşatmanın şartı laikliktir. Çağdaş uygarlık dünyasının insanları hürdür. Türk de hür olacaktır. Laik olmayan devletin vatandaşı hür olamaz.

                Türkiye Devletinin “laik” olması, varlığının ön şartıdır. 1961 anayasasının 2.maddesi bunu söyler. “Laik Cumhuriyet” ilkesi milleti bölünmez bir bütün halinde tutacak tek sihirli formüldür. Devleti yıkmak isteyenler için en kestirme yol laikliği bozmaktır. Laiklik yok oldu mu Türkiye çöker.

                Samsun nutkunun Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinin alnında kazılı özeti, hem çağdaş eğitim prensiplerini her zaman izlememize, hem de durmadan ileriye doğru yenilenebilmemize imkân sağlıyor.

                Görülüyor ki, devletin temel nitelikleri eğitimin de vazgeçilmez nitelikleridir. Türkiye Devrimci bir devlettir. Geçmişin uyuşukluğu içine itilmek istenmesi sonuç vermez.

                Devrimci eğitimin köklerini daha iyi anlamak için şunu da unutmamak gerekir; Atatürk Devrimlerine dayanan Türk anayasa sistemi, Atatürkçülük radikal bir düşünce tarzı olduğundan, “köktenci”dir. Geçmişle bağlantısı olmadığı gibi, pazarlıkçı da değildir. Ya hep, ya hiçcidir. Taviz vermeye elverişli yapısı yoktur. Çağdaş bilim ve eğitim dendiği zaman, çağdaş uygarlık seviyesindeki devletlerde eğitimin temelleri nelerse bunların alınmış ve kurulmuş olması anlaşılmalıdır.

                Türk Anayasa düzeni, yani devlet hayatının, fert haklarının, memleket idaresinin, anayasal kurumların ve kuruluşların, her türlü kamusal işlemlerin bütün görüntüleri toplumun çağdaş uygarlık seviyesine erişmesini engelleyebilecek veya devletin laik olması zorunluluğunu zedeleyebilecek yolda yorumlanamaz. “Devrimci” niteliğin değişmezliği bunu emretmiştir. Anayasanın 153.maddesinin baş tarafında açıklanan budur.

                Devletin devrimci oluşu çeşitli alanlarda kendini göstermiştir ve göstermekte devam edecektir. En önemli olan “eğitim” alanıdır. Daha 1924’te çıkarılan (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) bunu pek güzel anlatır. Yukardan beri söylediklerimizle Türk Eğitim sisteminin Devrimci nitelik taşımasının şart olduğunu anlatmak istedik ve Devrimci Eğitimin 1961 Anayasası içine dal budak salmış köklerine dokunmaya çalıştık. Kısa bir tebliğde bundan çoğunu söylemek zor.

                Yalnız şu kadarı bilinsin: Atatürkçü devlet sistemi, 1961 anayasasında varmayı göz önünde tuttuğu “Demokratik Hukuk Devleti” mertebesine ulaşmıştır.

                Ama, gerçekte 1961 anayasasında ilan edilmiş olan Temel İlkelere uygun bir devlet hayatı gerçekleşmemiştir. Göz önündeki siyasal kadrolarla yakın zamanda gerçekleşmesi de beklenemez. Zaten, bu iş devleti idare edenlerle olup bitecek bir iş değildir. Asıl yük eğiticidedir. Büyük tehlike de “siyasi”nin “eğitici”yi kendi emri altına almasıdır. Bu yol baskı yolu olur. Nerede baskı varsa, seçme olmaz. Tercih bulunmayan yerde de hürriyetten söz edilemez.

                Eğitici objektif, tarafsız, hür fikirli kalabilmelidir ki, hür vatandaş yetiştirebilsin. Çağdaş bilim esaslarının gereği budur.

                Siyasi iktidar öğretmenin midesine olta atabiliyorsa, hayırlı sonuç alamazsınız. Herkes akranlarınca suçlandırılır, yargılanır ve cezalandırılır. Düşünen insanların, kültür sahibi kimselerin bağımsızlık içinde düşünme ve fikri ifade imkanı “korku” ile yenilmemelidir. Bugün görülen ise, Türk öğretmeninin “korkudan kurtulma hürriyeti savaşı” vermekte olduğudur.

Alınacak Dersler

                Devrimci bir eğitim politikasının esasları besbellidir.

                Türk çocuğu çağdaş uygarlık ailesi milletlerinin çocukları gibi yetiştirilecektir.

                Burada “Türkiye”nin varlığından, dünyaya gelişinden sürüp gelen bir özellik var. Türk Devletine, Türk Eğitimine (Devrimci) nitelik veren, aslında Türk Milletinin devrimciliğidir. Türk milleti devrim yapma niteliğinde bir toplumdur. Gerekti mi meşru düzene girebilmek için “direnme hakkı”nı kullanıp “devrim” yapar. (Anayasa Başlangıç, fıkra:2) 1960 devrimi bunun örneğini vermiştir. Bütün dava, devletin kuruluşunda yatan ana ilkeleri hiç unutmadan gerçekleştirmek, yetiştiricilik görevinin yerine getirilmesinde eğitimi devrimci niteliğinden uzaklaştırmaksızın yarını emanet edeceğimiz kuşakları hazırlamaktır.

Tedbirlere Gelince

                Öğreticiye de, Devlet idarecisine de çok şey düşüyor.

                Öğretici, Aytatürkçü düşünce sisteminden şaşmaya mezun değildir.

                Devlet idarecisi “okul”a rakip yaratamaz.

                Hem öğretmen, hem idareci Devletin “inkilapçı” ve “laik” karakterini titizlikle ve köktenci bir tutumla korumak zorundadırlar. Hem öğretmen hem idareci aydın sayılırlar. En zararlı ihanet “Aydınlar ihaneti”dir. 1946-1960 arası bunu ispatladı.

                Öğretmen yalnız Anayasal düzenin kayıtsız şartsız taraflısı olabilir. Onun dışında mutlak olarak tarafsızdır.

                Devleti idare edenler çağdaş uygarlığın, isterlerine göre eğitim yapan kurumların yanında bu eğitime zarar verecek ve sonunda yurdu zarara sokacak faaliyetlere göz yummak günahını işlememelidirler. Kuran kursu adı altındaki faaliyetler memlekete hiçbirşey kazandıramaz. Sadece Türk kültürünün yıkılmasını çabuklaştırır ve Türk Milliyetçiliğini köreltir. Türk bağımsızlığının boğulmasına tuzak hazırlar. Devleti idare edenler bunu iyice düşünmelidirler. Devlet hazinesine, müspet bilim aleyhine yük teşkilinden başka işe yaramayan İmam Hatip Okullarının çoğaltılması tasavvurunda isabet yoktur. Devrimci eğitimin yürütücüsü olmaları gereken idare edenler, bunu da güzelce ölçüp biçmelidirler.

                Türkiye’ye özgü hastalık, Atatürkçü çizgiden ayrılmadan doğuyor, Memleketi, meşru iktidar yerine mabed içinde hiçbir sorum taşımayan ve zaten bilmeyen vaizin vatandaşı pervasızca telkin altında tutabilen safsatası sürüklüyor. Cumhuriyet Hükümeti, mabedin içini kontrol altına almak zorundadır. Anayasa’ya göre de, kanunlara göre de bunu hemen yapmak ödevindedir. Yoksa değil devrimci eğitim, değil devrimci devlet, ortada sadece devleti dahi kalmayacağından emin olunmalıdır. Felaket gelip çöktükten sonra sorumlu yakalamak kayıpları telafi etmez.

                Türkiye’nin varlığı ve selameti Atatürk Devrimlerinden hiç şaşmayan bir eğitimin “köktenci” uygulanmasına bağlıdır. Her şey, ama her şey, bundan sonra gelir. Atatürk, maddi varlığı ile hayatta değildir. Ama, sadece adı ile bile bir devleti ve onun insanlarını temsil eden en anlamlı semboldür. Onun devrimciliği gönlümüzden çıkarsa, kurduğu devleti yaşatma imanımız da yok olur. Çocuğumuzu teslim ettiğimiz öğretmenin yüceliği, taşıdığı bu imandan geliyor. Türkiye bütün Türk vatandaşlarının omuzlarındadır. Yükün asıl ağırlığı öğretmen vatandaşlara isabet ediyorsa, bununla övünmek elbet haklarıdır. Haklarıdır, çünkü devrimci düşünmesini bilendir. Onlar ve düşünen adamın devlet içinde ödevi ve payı tekmil düşünemiyenlerinkinin her zaman birçok katıdır.

[1] Türkiye Öğretmenler Sendikası Devrimci Eğitim Şurası, Doküman No:5, Gazi M.Kemal Bul. 14/12 Yenişehir-Ankara  Töyko Matbaası, Rüzgârlı sokak 15 Ulus-Ankara Tlf: 10 41 68

 
 
• site danışmanı:asia minor marketing communications